Türkiye’de spor yapan her gencin yaşamak zorunda kaldığı bir seçim süreci var. Ya akademik hayatlarına devam edip sınavlara hazırlanıyorlar, ya da eğitim hayatlarına verdikleri zamanı azaltıp profesyonel sporcu olmaya çalışıyorlar. Ergenlik çağında gerçekleşen bu erken seçim yüzünden yetenekli insanlar spor hayatlarına son vermek zorunda kalıyor. Aynı şekilde birçok profesyonel sporcu aldıkları yetersiz eğitim yüzünden saha içindeki başarılarını saha dışına yansıtamıyor. Bu ikilemin çözümünün dünyadaki tek örneği, Amerika Birleşik Devletleri’nde 1906’da kurulan NCAA, National College Athletic Association, (Ulusal Kolej Atletizm Derneği), gençlerin akademik ve spor kariyerlerine bütünsel olarak yaklaşıyor ve her iki kariyerin gerekliliklerini yaşatabilmeyi sağlıyor.
Türkiye’de genel olarak “Amerikan Kolej Ligleri” adıyla tanınan NCAA yaklaşık yarım milyona yakın üniversite sporcusu, 19 bin 750 üniversite takımı, 52 bin 500 katılımcı, yılda 90 şampiyona, 3 farklı lig ve 24 spor dalından oluşan büyük bir organizasyon. Aslında Amerika’daki üniversitelerin spor organizasyonlarını düzenleyen bir federasyon konumunda. Bünyesindeki bireylerin refahını arttırmayı ve yaşam boyu başarılı olmalarını sağlamayı amaçlıyor. Bu sisteme dahil olanlar Amerika’da iyi bir seviyede eğitim alırken tutkulu oldukları sporu, burs imkanlarıyla sürdürme şansına sahip oluyor. Aynı zamanda, Amerika’daki profesyonel liglerin altyapısı konumunda olan NCAA üniversiteleri, birçok profesyonel sporcuya diploma sahibi olma şansı tanıyor.
“NCAA’ deki koçluk algısı ve ciddiyeti profesyonel liglerden farksız”
NCAA sisteminin hem akademik hem de spor hayatına önemli katkılarda bulunduğunu söyleyen Hakan Demir, 1980’lerin ikinci yarısında bu organizasyonu tercih etme nedenini şöyle açıklıyor:
”O yıllarda Avrupa Basketbolu NBA‘den çok NCAA’den etkileniyordu. Avrupa basketbolunun seviyesi NBA den çok uzaktı. Bu nedenle Avrupa basketbolu ve NCAA organizasyonu arasındaki etkileşim daha kuvvetliydi. Ben de bu organizasyonun bana fayda sağlayacağı düşüncesiyle Siena Koleji’ne gittim. Aynı dönemde Ergin Ataman Stanford Koleji’nde ve Ertuğrul Erdoğan da Iowa State Koleji’nde yardımcı antrenörlerdi. Aslında mesleğim doktorluk. Siena Koleji’nde spor hekimliği alanında eğitimimi sürdürme şansım da vardı. Bu nedenle benim için her iki açıdan da güzel bir fırsattı.”
Bu organizasyonun hem eğitim hem de sportif faaliyetlerde üst düzey seviyede hizmet üretttiğini vurgulayan Demir, NCAA’den elde ettiği deneyimi şu sözlerle anlatıyor:
”NCAA’deki koçluk algısı ve ciddiyeti profesyonel liglerden farksız. O dönemde, Siena Koleji’nin başantrenörü, şimdilerde LA Clippers’ta scoutluk yapan Paul Hewitt’ti. Kendisiyle çalışmış olmam bana çok şey kattı. Uzun süredir Metro Atlantik konferansında şampiyonluk yaşayamamış Siena Koleji’ni şampiyonluğa taşıdık. Bu başarı benim özgüvenimi çok arttırdı. Paul Hewitt’in karakteri, iş etiği ve disiplini bana çok şey öğretti. O dönemde Avrupa’da kullanılmayan ‘scouting report’ sistemini öğrenme şansı buldum. Oyuncu performans analizi için gerekli teknolojinin nasıl kullanılabileceğini deneyimledim. Türkiye’ye döndükten sonra, Amerika’daki çabamı görüp bana şans veren Efes Pilsen’de yardımcı antrenör olarak görevime başladım.”
“Bundan daha iyi bir sistem bilmiyorum”
NCAA’de forma giyen ilk Türk olan Emir Turam, Evansville Üniversitesi’nin efsane pivotlarından (1980-83). İndiana eyaletinde bulunan üniversite, tarihinde ilk defa, Emir Turam ve takım arkadaşlarının üstün performansı sayesinde playoff’larda mücadele ederek, Amerika’daki en başarılı 200 basketbol programı arasına girmiş. Bir oyuncu ve öğrenci gözünden NCAA sistemi hakkındaki düşüncelerini paylaşan Turam, dünyada bundan daha iyi bir sistem bilmediğini ifade ediyor:
”NCAA sistemini benzersiz kılan özellik eğitim ve sporun birbirine çok iyi entegre olmuş olması. Hatta dünyada bundan daha iyi bir sistem bilmiyorum diyebilirim. Akademik anlamda katı kurallar var. Ortalamanızın 2’nin altına düşmesi durumunda antrenman ve maçlara katılım sağlayamıyorsunuz. Benim oynadığım üniversitede bizim takımın koyduğu baraj 2.5’ti. Sınavlar sonrası herkesin genel ortalaması soyunma odamızdaki tahtada yazardı. 2.5’in altına düşen öğrenciler belli saatlerde ekstra derslere katılırlardı. Türkiye’deki iyi liselerden biri olan Alman Lisesi mezunu olduğum için akademik anlamda zorlanmadığımı söylemek istiyorum.”
Sportif anlamdaki adaptasyon sürecinin kendisini daha fazla zorladığını anlatan Turam, Amerika’ya, Türkiye’de genç milli takımlarda forma giyen, popüler bir basketbolcu olarak gittiğini, hatta yerel televizyonlarda “Türk dev Amerika’ya geldi” şeklinde yer aldığını, ancak takımla ve antrenörle geçirdiği birkaç haftanın ardından “Takımdaki 16 oyuncudan biri olduğunu” anladığını söylüyor:
“Bir dişlinin parçasıydım yani. Oyunculara yaklaşım son derece eşit ve adildi. Koçlar sisteme çok bağlılardı. Oynanan oyun çok daha fiziksel, güce dayalı ve hızlıydı. Pas oyunun temeli konumundaydı. İyi bir pasör haline gelmeden sahaya adım atma şansınız yoktu. Bu nedenle hem fiziksel anlamda hem de oyun görüşü anlamında inanılmaz bir gelişim kaydettim.”
Amerika’da kadın sporuna olan yoğun ilginin de dikkatini çektiğini söyleyen Emir Turam, kadın ve erkek sporuna olan yaklaşım arasında fark olmadığını belirtiyor. 80’li yıllarda kadın sporcuların erkek sporcularla aynı seviyede spor yapmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Turam, kendi üniversitesindeki kadın basketbol takımının maçlarını 2 bin taraftar önünde oynadığını dile getiriyor.
“Profesyonel bir oyuncunun ulaşabileceği her türlü olanağa sahipler”
Türkiye’den pek çok sporcu altyapı kariyerlerinden sonra Amerika’ya giderek NCAA organizasyonunda mücadele ediyor. Bunlar arasında Engin Atsür (NC State), Doğuş Balbay (Texas Longhorns) ve Sinan Güler (Carrol College) gibi ünlü oyuncular da yer alıyor. Kimi antrenör ve sporcular NCAA sisteminin sportif kariyer anlamında geri adım atmak olduğunu düşünse de Hakan Demir böyle bir görüşün geçerli olmadığını söylüyor. İşin antrenörlük boyutunda tamamen profesyonel bir bakış açısı mevcutken oyuncu tarafında ciddi akademik sorumluluklar olduğuna dikkat çeken Demir, NCAA’de öğrenciliğin sporculuktan bir adım önde kabul edildiğini, ancak sporcuların çok ciddi tesis ve olanaklara sahip olduğunu, bu oyuncuların herhangi bir profesyonelden farksız bir şekilde spor hayatlarını sürdürebildiğini anlatıyor:
“Ortalama 13-14 kişilik takımlardan genellikle 1 veya 2 kişi profesyonel basketbol oynayabilecek seviyede oyuncular oluyor. Bu durum oyuncular tarafından da biliniyor. Geri kalan sporcular da, üst düzey bir seviyede basketbol oynamaya devam ederken, eğitim hayatlarını burslarla sürdürme imkanı yakalıyorlar. Profesyonel olmak isteyen sporcuların bu organizasyon çatısı altında bulunmasının geri atılmış bir adım olduğunu düşünmüyorum.”
Türkiye’ye aktarmak zor
Amerika için NCAA organizasyonunun NBA için altyapı konumunda olduğunu ifade eden Hakan Demir’e göre bu kadar benzersiz bir sistemi Türkiye’de hayata geçirebilmek bir hayli zor gözüküyor. NCAA organizasyonunun çok farklı bir yapı üzerine kurulduğunu söyleyen Hakan Demir, bu sistemin tam anlamıyla hayata geçirilebilmesi için eğitim ve spor alanlarında büyük değişiklikler yapılması gerektiği görüşünde:
“NCAA sistemine sadece bir üniversite organizasyonu olarak bakmak çok yanlış olur. NCAA sisteminin başlangıcı ilkokul sürecidir ve bu süreçten itibaren eğitim ve spor çok entegre bir şekilde yürüyor. Eğitim müfredatlarında spor çok önemli bir yerde duruyor. Bu nedenle bu sistemi sadece üniversiteden itibaren alıp uygulamaya çalışmak başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Bunun haricinde, bizim mevcut altyapı sistemimiz okullardan bağımsız olarak kulüpler tarafından organize ediliyor. Bu sistemin ülkemizde uygulanabilmesi için birçok şeyi değiştirmemiz gerekiyor. ”
Emir Turam da benzer şekilde sistemin uygulanabilir olduğunu düşünmüyor. “Buna yönelik bir çaba görmüyorum. Böyle bir sistemin uygulanmak istendiğini de düşünmüyorum” diyen Turam sporcuların eğitim seviyesinin öneminin her geçen gün daha da azaldığını belirtiyor. Eskiden, Boğaziçi Üniveristesi’nde olduğum zamanlarda, okulun takımında kendisi dahil dört tane milli oyuncu olduğunu hatırlatan Turam, günümüzde üniversite takımlarında ikinci lig oyuncularının bile görünmediğine dikkat çekiyor: “Bu nedenle bu sistemin uygulanıp uygulanamayacağından çok, eğitim ve spor entegrasyonunun öneminin anlaşılmadığını düşünüyorum.”