‘Obama’ya inanmıştık ama yanıldık’

Üniversite mezunu bir kaç arkadaş dört yıl önce Amerika Birleşik Devletleri’nin Vermont Eyaleti’nde beş günlük bir yürüyüş gerçekleştirdi. Eyalet seçimine denk gelen yürüyüş sonunda eyalet başkanlarına, iklim değişikliğine karşı önlem almayı taahhüt ettikleri sözleşmeyi imzalattılar. Daha sonra, gezegenin dört bir yanına yayılacak olan atmosferdeki karbondioksit miktarına dikkat çekmeyi amaçlayan 350hareketini başlattılar. 2009’da Kopenhag İklim Zirvesi’nde bu isimle eylem gerçekleştirdiler. Bugün 180’den fazla ülkede biliniyorlar.

Harekete ismini veren 350 sayısı, karbondioksit parçacıklarını ifade ediyor. Başını NASA’dan Dr James Hansen’ın çektiği bir grup bilim insanına göre insaoğlunun yeryüzünde güvenli yaşayabilmesi için, havadaki her 1 milyon parçacığın içinde bulunması gereken karbondioksit miktarının üst sınırı 350.

Dört yılda dünya çapında tanınan, sivil toplum kampanyalarının Facebook“u, 350’nin yaratıcılarından 26 yaşındaki William Bates 20-21 Ağustos tarihlerinde İstanbul’daydı. Küresel Eylem Grubu aracılığıyla Taksim’de bir atölye gerçekleştiren Bates’in amacı çok açık ve netti. 10 Ekim 2010’da (10/10/10) geçen yıldan daha fazla ülkede daha fazla eylem gerçekleştirilmesini sağlayıp yıl sonunda yapılacak iklim zirvesinde bağlayıcı kararlar alınması yönünde hükümetlere baskı yapmak. Bates’la hareketin çıkışını ve amaçlarını konuştuk.

Bize 350 kampanyasının başlangıcından bahseder misiniz? Her şey nasıl başladı?
Lise öğrencisiyken iklim değişikliği farkına vardığım ve nasıl değiştirebileceğimi düşündüğüm bir konuydu. Ama bir çok insan gibi ne yapabileceğimi de tam olarak bilemiyordum. Üniversite’yi Vermont’ta okudum. Okuldaki en yakın arkadaşlarım da bu konunun farkındalardı. Derslerden birinde profesörümüz, insan hakları, işçi hakları, eşcinsel hakları konularında geçmişteki sivil hareketlerden bahsetti. Biz de benzer bir hareketi iklim değişikliği konusunda yapmaya karar verdik. Aynı hafta içinde kendimize bir arkadaş grubu kurduk. Her pazar toplanmaya karar verdik ve adımızı da “Pazar Gecesi Grubu” olarak belirledik. İki üç hafta sonra 50 ile 100 arası öğrenci bu toplantılarda yer almaya başladı. Ve bu grupla bir çok farkındalık kampanyası gerçekleştirdik. Ve üniversitemizin daha az karbon salınımı gerçekleştirmesini sağladık. Mezun olmamıza az bir zaman kala okul sonrası da iklim değişikliği hakkında neler yapabileceğimiz konuşmaya başladık. Ben mezun olduktan sonra çevre sorunları konusunda uzman bir aktivist olan Bill Mckibben ile buluşup neler yapabileceğimizi konuştuk.

Ne tür fikirler ortaya çıktı?
Neler yapabileceğimiz hakkında bir fikrimiz yoktu. Bill, bu konuda çok şey gerçekleştirmiş biriydi. Büyük ve farklı bir şeyler yapmamız gerektiğini konuşurken “Gerekirse tutuklanalım“ dedi ve biz de”Kesinlikle evet“ cevabını verdik. Çünkü gerçekten ne yapabileceğimizi bilmiyorduk. Yaşadığım eyalet Vermont’ta ise tutuklanmak çok zordur. Belediye binalarını yıkmadığınız sürece polisler birçok olayda gerçek anlamda misafirperver ve ılımlıdır. Biz tutuklanmadık ama 5 günlük bir yürüyüş gerçekleştimeye karar verdik. Vermont’un en yüksek dağından, eyaletin en büyük şehrine yürüdük. Aynı dönemde eyalet başkanlığı seçimleri vardı. Tüm adaylara, seçilmeleri durumunda yürüyüşümüzün biteceği yere gelmeleri ve iklim değişikliği konusunda bizim hazırladığımız taahhütnameye imza atmaları çağrısı yaptık. 2006’da yaptığımız eylem sonunda binlerce insan, 50’den fazla başkan adayıyla beraber meydandaydı.

Amerika’nın eyaletlerini yönetmeye aday olmuş kişileri bir anda karşınızda görmek nasıl bir histi? Siz tutuklanmayı göze almıştınız ama tam tersi oldu ve sizi umursadılar. Bunun Türkiye’de olması çok zor.
Amerika’da gerçekleştirilmiş en büyük eylemlerden biri oldu. Yaptığımız işin ne kadar güçlü olduğunu anladığımız bir andı ve bizi inanılmaz motive etti. Tam da bunu yapmak istiyorduk. İklim değişiminin durdurulabileceği konusunda önce halkı harekete geçirmemiz gerekti. Böylece onların da katılımıyla hükümetlere daha rahat baskı yapabilirdik. Bir kaç arkadaş olarak buna ön ayak olmamız bizi birbirimize daha da kenetledi ve daha farklı işler gerçekleştirebileceğimize inanmamızı sağladı. Artık daha büyük eylemler gerçekleştirebileceğimizi gerçekçi bir çerçevede görebiliyorduk. “Step it up“ (Ayağa kaldır) sloganıyla ulusal bir çağrı yaptık. Farklı eyaletlerde bir çok insan farklı eylemler gerçekleştirebilirdi. 14 Nisan 2007’de 1400 farklı yerde eylemler yapıldı. Eylemlerin bir amacı da 2007 bitmeden karbon emisyonlarını 2050’ye kadar yüzde 80 daha azalmasını sağlayacak kararların hükümet tarafından alınması için baskı yapmaktı. Aynı yıl kasım ayında bir eylem daha gerçekleştirildi.

Kampanyanıza neden 350 ismini verdiniz?
Bu eylemlerin gerçekleştiği sıralarda iklim değişikliği konusunda kendimizi geliştiriyorduk. 2007’nin sonunda Endonezya’da Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği kongresine katıldık. Kongrede NASA Bilim İnsanı James Hansen bir çalışmasını anlattı. Anlattığı da şu idi: Sanayi Devrimi’nden sonra atmosferdeki karbondioksit oranı hızla artmıştı. Her bir milyon parçaçıktaki karbondioksit oranının artması küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine yol açmaktaydı. Hansen’in yaptığı hesaplamalara göre her bir milyon parçacıkta maksimum 350 karbondioksit parçacığı bulunmalıydı. Bu sayıyı dünyadaki bir canlının yaşam sınırı olarak belirlemişti. Şu anda ise bu oran her bir milyonda 390 parçacık. 350 sayısını inilmesi gereken hedef olduğu için kampanyamıza isim olarak belirledik. Bu sayıyı kullanarak tüm dünyada birleştirici bir kampanya başlatabileceğimizi düşündük. Çünkü hiçbir dilde tercüme edilmesine gerek yoktu. Kolay anlaşılabilir, yayılabilir ve anlatılabilir bir şeydi.

Kampanya için kaç kişi çalışıyor? Harcamalarınızı nasıl karşılıyorsunuz?
Kampanyayı örgütlemek için sekiz kişi tam zamanlı olarak bu iş için çalışıyoruz. Ayrıca farklı ülkelerdeki toplam 20-30 kişilik bir ekip de 350 eylemleri için koordinasyon ekibimizi oluşturuyor. Hiç bir sponsorumuz yok. İnsanların bağışlarıyla yapmak istediklerimizi gerçekleştirmek için uğraşıyoruz.

Vermont’taki beş günlük yürüyüşün ilk adımlarını attığınızda bu kadar büyük bir etki yaratabileceğinizi hayal edebiliyor muydunuz?
Kampanyaya başlarken ne yaptığımızın tam anlamıyla farkında değildik. İklim değişikliği konusunda aklımıza gelen ne varsa bunu yapmamız gerektiğini biliyorduk. Umudumuz tüm dünyaya iklim değişikliğini ne olduğunu anlatabilmekti. Bunu en kısa zamanda gerçekleştirebilmek gerekiyordu. Çünkü dünyamızın ve insanlığın çok az bir zamanı kaldı. Bu kadar kısa sürede dünya çapında bir etki yapabilmiş olmak inanılmaz bir durum.

Geçen yıl Kopenhag’daki iklim değişikliği görüşmelerindeydiniz? Orada neler oldu? Ya da neler olmadı?
Tüm dünyada iklim değişikliği konusunda bir çok eylem, kampanya gerçekleştirildiğini biliyorduk. Kopenhag’daki iklim kongresi de yaklaşıyordu. Bu hareketlerin bir araya gelmesi dünyadaki tüm hükümetlere yapılacak baskıyı daha etkin kılabilirdi. Kopenhag’a yaklaşırken 350 kampanyası olarak da orada bulunmamız gerekliydi. Çünkü bir çok lider, kendi iyilikleri için elbette, atmosferdeki karbon oranının 350 parçacık değil, asıl oranın her bir milyonda 450 parçacık olduğunu savunuyordu. Ancak bu gerçeği yansıtmıyor. Bunu kabul etmek dünyanın 2 santigrat derece daha ısınmasına göz yummak, bir çok ada ülkesinin sular altında kalmasına göz yummak anlamına geliyor. Kopenhag’daki iklim görüşmeleri devlet başkanları gelene kadar olumlu bir seyirdeydi ancak geldiklerinde her şey bir anda tersine döndü. Alınan karar gelişmekte olan ülkelere adaptasyon fonu sağlamak ve dünyanın ısınmasını +2 santigrat derecedede tutmak oldu. Bu karar, insanların ölümüne sırf bile bile göz yummak çok acımasız bir tutum.

Devlet başkanlarının elinde dünyayı değiştirecek bir var. Sizce neden bu konuda hep pasif kalıyorlar?

Bu dünyanın tanık olduğu en utanç verici ve sinir bozucu şeylerden biri. Bazı küçük ülke liderleri karbon salınımını azaltmak için tüm kapasitelerini kullanıyorlar ancak Amerika gibi büyük devletler için bunu söylemek çok zor. İnsanlık tarihinde alınması gereken en acil kararları almamakta ısrar edip anlatılamayacak kadar büyük bir derecede fiyaskoya imza atıyorlar. Barrack Obama’nın bir şeyleri değiştireceğine inancımız vardı. Kopenhag’da büyük bir yanılgıya düştüğümüzü gördük. Son üç yıldır harekete geçmeleri için halk olarak biz bir şeyler yapıyoruz. Fakat politikacılar başarısızlık örnekleri vermeye devam ediyor. Daha büyük baskılar, eylemler gerçektirirsek bu konuda yaptırıma gidebileceğimizi düşünüyorum.

Hep iyi senaryoyu konuşuyoruz. Peki ya her şey kötüye giderse ve 350’ye inilemezse ne olur? İklim değişikliği bir halk devrimine yol açabilir mi?
Şu anda Pakistan iklim değişikliğinin bir sonucunu yaşıyor. Bunun bilinçsiz kentleşme ile alakası yok. Pakistan’daki gibi felaketler yaşandıkça insanların iklim değişikliği konusundaki duyarlılığı ve bu tür kampanyalara bağlılığı artacaktır. Umuyorum Pakistan’daki kadar büyük felaketler yaşanmaz ama insan ancak yaşayarak öğreniyor. 350 oranına inemezsek halk isyanları yaşanıp hükümet devrilmeleri olabilir mi bilemiyorum, böyle gidersek her şey mümkün. Bunu zaman gösterecektir.

Burada olma nedeninize gelelim. 10 Ekim 2010’da tüm dünyada 350 önderliğinde karbon salınımına karşı eylemler yapılması planlanıyor. 10/10/10’un etkisinin neler olmasını bekliyorsunuz?
Geçen yıl Kopenhag’a gitmeden önce de benzer eylemleri tüm dünya çapında 24 Ekim 2009’da da gerçekleştirdik. Bir çok farklı yerde grafitiler yapıldı, insanlar 350 yazan, karbon salınımının azaltılması gerektiğini anlatan tişörtlerle, pankartlarla sokaklara çıktı. Bir araya gelip 350 şeklini aldılar. İnanılmaz bir gündü. 181 ülkede aynı anda gerçekleştirildi bu eylem. Aynı şeyi bu yıl için de bekliyoruz. Çok güzel bir gün olacağından şüphem yok. Bu yıl kendimize farklı bir slogan belirledik ve artık hareket geçmemizi bizlere hatırlatan “Let’s get to Work“ (İşe Koyul) sloganını belirledik. O gün yapılacak eylemler konusunda çoktan çalışmaya başlamış ekipler bulunuyor. Tüm dünyada iklim değişikliği konusunda seferberlik ilan edilmesi için hükümetlere baskı yapan insanlar meydanlarda olacak. Türkiye’de geçen yıl Küresel Eylem Grubu güzel bir organizasyon yapmıştı. Bu yıl da buraya başka şehirlerden de katılanlarla Türkiye’nin bir çok şehrinde 350 eylemini görebilmeyi umuyorum. Ben sanıyorum 10 Ekim 2010 günü Londra’da olacağım. Belki de BBC’den yaptığımız bu eylemlerle tüm dünyaya ne kadar önemli ve kritik mesajlar veriyor olduğumuzu anlatacağım.