Sabah’ın önündeki on kişilik çoğunluk

Çalık ailesinin sahip olduğu Turkuvaz Medya grubuna bağlı ATV, Sabah gazetesi ve dergi çalışanı 10 gazeteci, 13 Şubat 2009 günü hak arama mücadelelerini grev yoluyla sürdüreceklerini açıklayarak grev gözcüsü gömleklerini giydiler. Halen Sabah gazetesi önünde “Bu işyerinde grev vardır” pankartı altında bu 10 gazeteci, Sabah ve ATV içinden olmasa da meslektaşlarından gördükleri destekle mücadelelerini sürdürüyor. Bu zor ve onurlu mücadeleyi sürdüren 10 kişiyi o pankartın altına getiren sürecin başlangıcı ise bundan yıllar öncesine dayanıyor.

1990’lı yılların başına kadar Hürriyet, Milliyet gibi büyük ulusal gazeteler de dahil olmak üzere bir çok işyerinde örgütlü olan Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), basın organlarının Bab-ı Ali’den İkitelli-Güneşli aksına taşınma süreciyle birlikte ciddi bir gerileme dönemine girdi ve Aydın Doğan’ın sahibi olduğu Milliyet gazetesinden başlayarak örgütlü olduğu işyerlerini teker teker kaybetti. 2007 yılına kadar bir kaç dergi ve gazetede yaşanan sınırlı örgütlenme çabaları da sonuç vermeyince TGS yalnızca bir devlet kurumu olan Anadolu Ajansı’nda örgütlü bir sendika haline geldi.

1 Nisan 2007’de, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), Dinç Bilgin ile Turgay Ciner arasında 2002’de imzalanan sözleşmenin hileli olduğu iddiasıyla Bilgin ve Ciner arasındaki satış ve devir protokollerini geçersiz saydığını açıkladı. Bunun üzerine Ciner Holding bünyesinde bulunan ve medya sektöründe faaliyet gösteren, içlerinde ATV ve Sabah’ın da bulunduğu 63 şirketinin yönetimi TMSF tarafından devralındı.

ATV ve Sabah yönetiminin TMSF’ye, yani kamuya geçmesiyle birlikte, Türkiye’nin bu en büyük medya kuruluşlarından birinin hükümete yakın bir sermaye grubuna satılacağı söylentileri de hızla yayılmaya başladı. Bu satış söylentileri yayıldıkça grup çalışanları arasında da iş güvencesi konusunda kaygılar başgösterdi. Bu kaygıların yoğunlaşmasıyla, işyerinde biraraya gelen bir grup gazeteci, ATV, Sabah ve Merkez Dergi Grubu’nda sendikal örgütlenme çalışması başlattı. Böylece 1990’ların başından itibaren ilk kez büyük bir basın grubunda, üstelik de grup çapında ve aynı zamanda tarihinde hiç sendikalı olmamış ATV-Sabah grubunda, sendikal örgütlenme çalışmasına girişildi.

TMSF örgütlenmenin karşısında

Şirket yönetiminin kamu görevlilerinin elinde olmasının bir fırsat olduğunu düşünen çalışanların örgütlenme konusuna ilgi göstermesiyle ATV ve Sabah’ta iki ay içinde 500’ü aşkın kişi sendika üyesi oldu. Bu da her iki şirkette sendikanın toplu sözleşme yetkisi alması için gerekli yüzde 50 artı birlik çoğunluğa ulaşması demekti. ATV’de bu çoğunluğa 2007 Mayıs ayının ilk günlerinde erişildi. Sabah’ta ise Temmuz ayını buldu. Sayının elde edilmesinin ardından TGS, her iki şirkette de yetki almak için Çalışma Bakanlığı’na başvurdu.

Toplu sözleşme yetkisi alınacak sayıya ulaşılmıştı ulaşılmasına, ancak bir yandan TGS’nin işi ağırdan alması, diğer yandan da TMSF’nin yasal itiraz haklarını kullanması yetki sürecinin satış aşamasına kadar uzamasına neden oldu. TGS’nin Çalışma Bakanlığı ve Sabah-ATV yönetimini elinde bulunduran TMSF karşısında yasal yolları tam olarak kullanamaması, buna karşılık TMSF’nin yetki başvurusuna itiraz ederek konuyu mahkemeye taşıması, aslında hukuki olarak üç ayda sonuçlanabilecek yetki sürecinin bir yıl kadar uzamasına yol açtı.

TGS’nin avukatı Güven Ergin, yetki belgesinin Bakanlıktan geç geldiğini ve tespit yazısı için gereken çoğunluğun tespit edilme sürecinin geciktirildiğini, sonra da tespite itiraz davası açıldığını belirterek TMSF yönetiminin yetki sürecini uzatmak için her türlü yasal hakkını kullandığını belirtiyor. Grevcilerden foto muhabiri Alper Tunga Çatal da çoğunluk için verilen 393 tane dilekçenin süreci uzatmak için yanlış sayıldığını ve sayım sürecinin 8 ayda tamamlandığını söylüyor; “Hepi topu 400 tane dilekçeyle 400 tane bordroyu bir araya getiremediler. Mahkemeye gitmek zorunda kaldık…”

Grev katılımcılarından Sabah gazetesi spor editörü Selim Suner ise, o dönemde toplu iş sözleşmesi imzalanması sürecinin uzatılmasını, TMSF’nin Türkiye ortamında sendikanın ve toplu sözleşmenin olduğu bir medya grubunu satamayacağını biliyor olmasına bağlıyor.

TMSF yönetimi, bir yandan sendikal yetkilere itiraz konusunda yasal haklarını kullanırken diğer taraftan da işyerinde örgütlenmenin önünü kesmek için baskı ve işten çıkarma gibi yöntemleri de ihmal etmedi. Bu süreçte örgütlenme çalışmalarının içinde yer alan Cengiz Erdinç, Ozan Pezek ve Burak Ersemiz’in işine, performans düşüklüğü, puantaja uymama, editoryal dikkatsizlik gibi gerekçelerle 8 Mayıs 2007 tarihinde son verildi. TGS yönetimi ise sendikalaşmaya karşı yapıldığı açıkça belli olan bu işten çıkarmalara karşı sessiz kalmayı tercih etti. Sessiz kalma gerekçesi de “Henüz ATV’de yetki için başvurulmaması”ydı. Oysa özellikle ATV’de örgütlenme çalışmalarını yürüten iki gazeteci atıldığında, yetki için çoğunluk sağlanalı bir haftayı aşkın süre geçmişti.

Daha sonraki günlerde TGS’nin de müdahalesiyle Erdinç, Pezek ve Ersemiz tarafından açılan işe iade davaları gazeteciler lehine “sendikal tazminata” hükmedilmesiyle sonuçlandı, yani gazetecilerin TMSF yönetimi tarafından sendikal gerekçelerle işten atıldığı mahkeme tarafından da onaylandı. Davalar halen Yargıtay 9’uncu Dairesi’nde onay bekliyor.

Çalık yetkiye itiraz ediyor

TMSF’nin açtığı itiraz davası 4 Aralık 2007’de sendika lehine sonuçlanırken 5 Aralık 2007’de gerçekleştirilen ihale sonucunda ATV-Sabah iktisadi bütünlüğü, Çalık Grubu’na satıldı. Mahkeme kararıyla, bu satışın hemen öncesinde TGS’nin ATV işyerinde yetkili sendika olduğu tescil edilmiş ve toplu görüşme aşamasına gelinmişti. Ancak çalışanlar açısından süreç yine beklendiği gibi gitmedi. Dinç Bilgin döneminde ufak şirketlere bölünmüş olan ATV-Sabah Grubu, Çalık tarafından Turkuvaz Medya altında birleştirilince sendika tüm bu grupta yetkili hale geldi.

Bu süreci grevcilerden, Forbes dergisi muhabiri Ender Ergun’dan dinleyelim:
“O zaman ATV ve Merkez Yayın’da çalışan gazeteciler ayrı ayrı şirketin çalışanı olarak görünüyordu. Turkuvaz, yani Çalık ekibi geldikten sonra bütün şirketleri aynı havuzda topladı. O süreçte ATV’de alınan yetki bütün şirkete yayıldı. Sendika bir yerde daha önceden yetkiliyse, devam eden bir toplu iş sözleşmesi varsa, şirket satılsa da başka bir yere devredilse de aynı süreç devam eder. Şirket bir yerde azınlık olarak yetki almış olsa bile çoğunluğa teşmil eder.”

Ancak süreç Ergun’un anlattığı gibi yürümedi. Turkuvaz Medya, hem sendikanın ATV’de aldığı yetkiye itiraz etti, hem de bu yetkinin Turkuvaz Medya’da değil, yalnızca ATV’de geçerli olduğu iddiasıyla dava açtı. Bu konuda açılan iki dava da TGS’nin lehine sonuçlandı ve toplu iş sözleşmesi görüşmeleri için masaya oturuldu.

Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Ercan İpekçi, daha sonra yaşadıkları süreci şöyle özetliyor:
“26 Haziran 2008’de toplu iş sözleşmesi görüşmelerine başladık. 5 oturum yaptık. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın vermiş olduğu 59 maddelik toplu sözleşme teklifinin 22 maddesinde uzlaştık. Para, sosyal yardım, ikramiyeler, ücret zammı, özlük haklar, çalışma saatlerinin düzenlenmesi, editoryal bağımsızlık, iş güvencesi, ihbar tazminatları, kıdem tazminatları gibi maddelerde bir müzakere ortamı bile sağlama imkânına bile kavuşamadık. Dolayısıyla kalan 37 madde üzerinden de uyuşmazlığa gittik.”

Çalışanları tehdit eden müdürler

İpekçi’nin “Görüşmelere başladık, sürdürüyoruz” dediği dönemde yeni işverenler, Turkuvaz çalışanları üzerinde ciddi bir sendikasızlaştırma operasyonu için de düğmeye bastı. Gazetecilere, insan kaynakları ve bölüm şefleri aracılığıyla “sendikadan istifa etmezlerse işten atılacakları ve başka hiçbir medya kuruluşunda iş bulamayacakları” yönünde tehditler geliyordu. Grevcilerden Sinema dergisi görsel yönetmeni Uğur Güç, tutulduğu söylenen bir kara listeyi tehditlerinde etkili bir şekilde kullandıklarını belirtiyor:

“Bir daha buradan başka yerde iş bulamazsınız tehdidi çok etkili oldu. İnsanların çoğunun istifasının sebebi buydu aslında. Birkaç tane liste ve insan kaynakları arasında mail trafiği var. Bu listeler bütün medya kuruluşlarına gönderiliyor.”

Geçen Ağustos ayında medyaya yansıyan ve TGS işyeri temsilcisinin hastanelik olmasıyla sonuçlanan bir olay da Güç’ün anlattıklarını doğruluyor: 7 Ağustos’ta TGS’nin ATV işyeri temsilcisi Adnan Orun’u bürosuna çağıran İnsan Kaynakları Müdürü Şefik Çalık, Orun’un ifadesine göre kendisine sendikadan istifa etmesi için baskı yaptı ve istifa etmemesi halinde işten atmakla tehdit etti. Görüşmeden sonra yüksek tansiyon nedeniyle fenalaşarak ambulansla Şişli Etfal Hastanesi’ne kaldırılan Orun, çalışanlara yönelik tehdidin boyutunu Bianet muhabirine. “İşten çıkarılırsan bir daha Doğan, Çukurova ve diğer medya gruplarında iş bulamazsın. Anlaştık ve de biz kararlıyız’ diyorlar” sözleriyle aktarıyordu.

Aynı günlerde çalışanların sendikadan istifa baskısı yapan yöneticiler hakkında suç duyurusunda bulunması da gündeme geldi. TGS Başkanı Ercan Sadık İpekçi, 11 Ağustos 2008’de Sabah Gazetesi önünde gerçekleştirdikleri eylem sırasında yaptığı “Yöneticiler hakkında suç duyurusunda bulunacağız” açıklamasından bir gün sonra konuyla ilgili sorumuza “Avukatlarımız inceliyor” yanıtını vermişti. Ancak baskılar artarak devam ettiği halde TGS yönetimi Turkuvaz Grubu’nun hiçbir yöneticisi hakkında suç duyurusunda bulunmadı. Buna karşılık Sabah Dergi Grubu’ndan iki muhabirin Dergi Grubu Genel Müdürü Levent Tayla hakkında yaptıkları suç duyurusu Cumhuriyet Savcısı tarafından işleme konuldu. Levent Tayla’nın üç yılı aşkın hapisle cezalandırılmasını öngören bu davanın ilk duruşması 4 Mayıs 2009 günü İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görülecek. TGS ise bu davaya da şu ana kadar müdahil olmuş değil.

Pasif kalan sendika eriyor

Bu gelişmelerin ardından sendikanın da sessiz kalmasıyla işveren tarafından çalışanlara yöneltilen tehdit ve şantajlar etkisini göstermeye, istifalar birbiri ardına gelmeye başladı. Toplu iş sözleşmesi yetkisinin alındığı sırada 400 sendikalı varken, bu sayı 30’a kadar geriledi. Kimi gazeteci işsiz kalma korkusundan, kimi ikramiye ya da maaş zammı vaatleriyle kimi de Basın İş Kanunu’na göre kadrolu, yani “212’li olma” karşılığında sendikadan istifa etti.

Diğer taraftan TGS Başkanı İpekçi’nin “sürdürülüyor” dediği görüşmelerde de bu süre içinde herhangi bir ilerleme sağlanamadı. Zaten bu aşamada ne Sabah, ne de ATV çalışanlarının masada “ne istediklerinden” habersizdi. TGS, Anadolu Ajansı sözleşmesini masaya sürmüştü, ancak bu durumu üyeleriyle paylaşmaktan özenle kaçınıyordu. Bu süreçte ilerleme sağlamak bir yana Turkuvaz işvereni Ağustos ayından sonra görüşme masasına dahi oturmadı. 59 maddelik toplu sözleşme teklifinin 37 maddesiyle ilgili uzlaşma sağlanamaması sonucunda, gruba bağlı ATV, Sabah gazetesi ve dergi gruplarının İstanbul Balmumcu, Sefaköy ve Ankara Balgat’taki işyerlerinde grev başlatılması gündeme geldi.

Bu süreçten sonra Turkuvaz’ın sendikaya “uzlaşma” adı altında getirdiği öneri sendikalılar tarafından art niyetli bir girişim olarak değerlendirildi. Turkuvaz Grubu danışmanı ve “Dördüncü Kuvvet Medya” sitesinin kurucusu Ahmet Tezcan’ın da araya girmesiyle hazırlanan öneri şöyleydi:

“Sendika tek taraflı olarak grev kararını kaldıracak. Grev kararı asılmayacak. İçeride bir komisyon oluşturulacak ve bu komisyonda sendikadan da bir üye olacak. İşçi ve işveren ‘Çalışma meclisi’ olarak adlandırılan bu komisyonda beraber çalışacaklar ve şayet işveren sendikanın iyi niyetli olduğuna ikna olursa, bütün çalışanların sendikalı olmasına izin verecek…”

Bu öneri, zaten çok az sayıda kalan sendika üyeleri tarafından reddedildi ve 17 Aralık’ta Balmumcu’daki ATV-Sabah binasına Türkiye Gazeteciler Sendikası tarafından grev kararı asıldı.

Ender Ergun bu süreci “Grev bizim talep ettiğimiz bir şey değildi. Biz uzlaşma taraftarıydık. 13 Şubat’ta grev başlayana kadar yönetimle karşılıklı fedakârlıklar yapıp uzlaşarak en azından toplu iş sözleşmesi imzalamaya ikna etmeye çalıştık. Sorunları zaman içinde aşama aşama çözelim dedik. İşveren buna da yaklaşmadı” diye anlatıyor.

Ve grev başlıyor

13 Şubat günü, çoğu birbiriyle o anda tanışan 10 kişi. Saat 11:00’de Balmumcu’daki ATV-Sabah binasının önüne “Bu iş yerinde grev vardır” pankartını astıkları zaman mesai başlamış; omuz omuza çalıştıkları iş arkadaşlarının bir kısmı yüzlerine bile bakmadan hızla binaya girmişlerdi. Çünkü işyerindeki baskılar devam ediyor, greve katılmayacağına dair çalışanlara belgeler imzalattırılıyor, greve katılanlarla sohbet eden çalışanlar dahi fişleniyordu.

8 Mayıs 2007’de sendikal nedenlerle işine son verilen Sabah gazetesi eski editörü Cengiz Erdinç, grevin politik sonuçları olan ahlaki bir mücadele olduğunu, dolayısıyla, kendilerini azınlık değil, ahlaki bir çoğunluk olarak gördüklerini söylüyor:

“İçeride çeşitli nedenlerle greve katılmayan arkadaşları anlayışla karşılıyoruz. Onların bizim yanımızda olduğunu hissediyoruz. Ahlaki olarak aynı tarafta olduğumuzu biliyoruz.”

Selim Suner de greve katılmayan arkadaşlarına karşı duygularını “Sonuçta sendikalı olanın greve çıkmaması da yasal bir hak. Ben başkalarını yargılayacak yetkide görmüyorum kendimi. Duygusal olarak yaklaşıldığı zaman, greve çıkmayana hiç lafım yok, ama son güne kadar greve çıkalım diye esip gürleyen ve sonunda çıkmayan guruba karşı bir duygusal taraflarımı koruyorum” sözleriyle anlatıyor.

Üretimi durduramayacaksak niye grev yapıyoruz anlayışını kıramadıklarını belirten grev katılımcısı Aktüel dergisi foto muhabiri Çilem Dalgıç da sendikalı olmasa bile greve çıkmayan insanların birçoğunu biraz suçlu gördüğünü belirtiyor: “Üretimi durduramıyoruz ama 21’inci yüzyılda basın gibi bir işkolunda niçin patronlar sendika istemiyor. Gazeteciler biz ne yapıyoruz, neye hizmet ediyoruz diye tartışmaya başlandı en azından. Evet, üretimi durduramadık. Ama başka kapıları açtık.”

İşten kovulduklarını internetten öğrendiler

Grevin ikinci gününde, Turkuvaz’ın Medyatava sitesinden yapmayı tercih ettiği açıklama ile greve ATV dışında kalan Sabah, dergi grubu gibi birimlerden katılan Turkuvaz çalışanları, yasadışı greve iştirak ettikleri gerekçesiyle işten çıkarıldılar. Yani greve katılan 10 kişinin de işlerine son verildi. Aksi, mahkeme kararlarıyla belgelenmiş olmasına rağmen, Turkuvaz işvereni hâlâ grevin sadece ATV’de geçerli olduğunu iddia ediyor. Selim Suner’e göre, kesinleşmiş mahkeme kararına uymayarak grevdeki çalışanı işten çıkaran Turkuvaz Medya suç işliyor: “İddia ettikleri gibi, yasadışı bir grevdeysek, grev gözcüsü gömleğiyle her gün buradayız. Ama burada duramazsınız demek için mahkeme kararı göstermesi lazım. Mahkeme kararı ise tamamen ters yönde.” diyen Suner, grev yalnız ATV’de geçerli ise greve katılmayacaklarına dair neden Sabah ve dergi grubu çalışanlarına belge imzalatıldığını da soruyor.

İşten atılma kararına karşı dava açan Sabah-ATV grevcileri, sendikadan istifa etmeleri ve greve katılmamaları konusunda işverenin yaptığı tehdit ve şantajlara boyun eğmeyerek başlattıkları grevi, ister 1 yıl, ister 10 yıl sürsün sonuç alana kadar devam ettirmeye kararlılar. Toplu sözleşme konusunda uzlaşmaya varılıncaya kadar, her gün Balmumcu Sabah-ATV ve Sefaköy’de dergi grubunun bulunduğu binanın önünde açtıkları “Bu iş yerinde grev vardır” pankartının altında nöbet tutan basın emekçilerine destek için her cumartesi ise, 18:00’de Taksim tramvay durağından Galatasaray’a kadar yürüyüş yapılıyor.

Bu mücadeleye destek vermek isteyenler Balmumcu ve Sefaköy’deki grev yerlerini ziyaret edebilirler ya da her cumartesi gerçekleştirilen yürüyüşe katılabilirler.