“Yargılama makamlarına güveni kalmadığı” gerekçesiyle davadan çekileceğini duyuran Ahmet Şık’ın avukatı Akın Atalay’a göre, soruşturmayı yürüten ve gazetecilerin tutuklanmasını talep eden Savcı Zekeriya Öz, Ahmet Şık ve Ertuğrul Mavioğlu’nun yazdığıKontrgerilla ve Ergenekon’u Anlama Kılavuzu: ‘Kırk Katır Kırk Satır kitabından habersiz.
HaberVs
Savcılık ve mahkeme huzurunda geçen her anın dolaysız, doğrudan tanığı olduğunu, “soruşturmanın gizliliği” ilkesine inandığını ancak gelinen noktada bu ilkenin yalnızca “şüpheliye karşı gizliliğe” dönüştüğüne gördüğünü söyleyen Akın Atalay, dün bu konuda yazdığı mesajda şunları söylüyor:
“İlk kez gördüğüne kalıbımı basarım”
03 Mart 2011 Perşembe günü “Ergenekon terör örgütü üyeliği” suçlaması ile gözaltına alınanlar arasındaki gazeteci Ahmet Şık’ın, gözaltına alınışından Metris cezaevine götürülene kadar geçen son üç günlük süreçte avukatı olarak, bu süreci yaşadım. İfade tutanaklarına zorluklarla geçirte bildiklerimiz dışında, asıl yaşanan gerçeklik, karşılıklı diyaloglardır. Anlatacak çok şey var. Ama hepsi de dehşet verici, ürkütücüdür. Sadece bir anekdot aktarayım.
Ben savcıya, Ahmet Şık’ın Ertuğrul Mavioğlu ile 2010 yılında yazdığı iki ciltlik Ergenekon kitabından söz ettiğimde, haberi ve bilgisi olmadığını söyledi. Derhal dışarıdaki arkadaşlardan isteyip, odaya getirttik. Bir yandan sorulara devam ederken bir yandan da kitaba göz gezdirdi. Eğer çok iyi ve yetenekli bir aktör değilse, kitabı ilk kez gördüğüne ve duyduğuna kalıbımı basarım.
Sordum: “Gerçekten mi ilk kez duydunuz ve gördünüz?”
Yanıtladı: ‘Evet.’ Ve devamla şunları söyledi:
“Ya ben bu son gözaltı ve aramalarda kaç kişi ile ve kimlerle ilgili yakalama ve arama istenildiğini bilmiyorum. Ahmet Bey’in de ismi var mı yok mu dikkat etmedim; biliyorsunuz emniyet bizden talep ediyor, biz de çoğu zaman olduğu gibi imzalayarak mahkemeye havale ediyoruz.”
İşte, hükümetin ‘yargının tasarrufudur’ dediği olayın aslı astarı budur…
“Soruşturmanın gizliliği, şüpheliye karşı gizliliğe dönüştü”
Bugüne kadar, ‘soruşturmanın gizliliği’ ilkesi ne hep uydum. Buna uymamın nedeni, sadece uymamanın bir suç olması ve yaptırıma bağlanması nedeniyle değildi. Ben, bu ilkenin konuluş amacının ve koruduğu hukuksal değerin doğruluğuna da inanıyorum.
Fakat gelinen noktada, bu ilke, konuluş amacının tümüyle zıddı bir bağlamda ve insanların onurunu, kişiliğini zedelemek, belirsiz ve çok uzun bir zamana yayılacağı belli olan yargılamadan önce, insanları suçlu olarak damgalamak ve peşin ceza çektirmek amacıyla kullanılıyor. Masumiyet karinesi gereğince, haklara sahip olan bir şüphelinin haklarını korumak üzere hukuk düzeninde olan “soruşturmanın gizliliği” ilkesi yalnızca şüpheliye karşı gizliliğe dönüştü.
Somut olaya gelince, bugün soruşturma savcısı Zekeriya Öz’ün yazılı basın açıklaması benim açımdan bardağı taşıran son damla olmuştur. 12 saat önce ifade sırasında bizim yüzümüze karşı bambaşka beyanlarda bulunan savcı, basın açıklamasında ise eleştiri niteliğinde yazı yazan istisnasız herkesi muhatap alarak açıkça tehdit etmektedir.
Zekeriya Öz’ün açıklaması
2007’de başlayan soruşturmayı yürüten Savcı Zekeriya Öz dün Beşiktaş Adliyesi’nde görev yapan gazeteciler aracılığıyla, ilk kez yazılı bir açıklama yapmıştı. Gazetecilere yönelik dalganın ardından siyasilerden de soruşturmasının bir an önce sonuçlandırılması mesajlarıyla karşılaşan Öz, açıklamasında şunlara yer verdi:
“Soruşturma, bir kısım basın mensubunun gazetecilik görevleri, yazdıkları/yazacakları yazılar, kitaplar ve görüşleriyle ilgili olmayıp, Ergenekon terör örgütü soruşturması kapsamında elde edilen bir kısım delillerin değerlendirilmesi sonucu hukuksal bir işlemdir. Esasen savcılığımızın hukuksal gereklilikler dışında herhangi amaç ve saikle hareket ettiğinin / edeceğinin kabulü ve kamuoyunun bu yönde asılsız değerlendirmelerle yönlendirilmeye çalışılması, büyük bir titizlik ve ciddiyetle yürüttüğümüz soruşturmaya zarar vereceği gibi adı geçen terör örgütünün hedef ve amaçlarına katkı sağlayacağı da açıktır. Bu istikametteki yayınlar tarafımızca özenle izlenmekte, hassasiyetle değerlendirilmektedir.”
Öz yazılı açıklamasının son bölümünde ise eleştirileri yanıtladı:
“Soruşturma kapsamında elde edilen bilgi ve belgelerin suç isnadı için yeterli olup olmadığı konusunda değerlendirme sorumluluğu savcılığımıza aittir. Soruşturmanın içeriği ve deliller hakkında hiçbir bilgisi bulunmayan kişilerin soruşturma makamlarını suçlayan ve tehdit eden değerlendirmeler içine girmeleri dikkat çekicidir. Bu görevi yerine getirirken hiçbir makam ve merci tarafımıza emir ve talimat veremez, yönlendirmede bulunamaz. Sorumluluk sahibi herkes bu yöndeki davranış ve değerlendirmelerden titizlikle kaçınmalıdır. ”
“Bardağı taşıran damla”
Bu açıklamayı, “eleştiri niteliğinde yazı yazan istisnasız herkesin muhatap alınarak açıkça tehdit edilmesi” olarak yorumlayan Avukat Akın Atalay şöyle devam etti:
“12 saat önce ifade sırasında bizim yüzümüze karşı bambaşka beyanlarda bulunan savcı, basın açıklamasında ise eleştiri niteliğinde yazı yazan istisnasız herkesi muhatap alarak açıkça tehdit etmektedir.
“Ama artık, bardağı taşıran son gözaltı ve tutuklamalar nedeniyle, soruşturmanın bambaşka yerlere doğru evrilmekte olduğunu görmenin rahatsızlığı ile bu kaygılarını gündeme getirmeleri üzerine, soruşturma makamının adeta ” öyleyse siz de Ergenekoncusunuz, bak gereğini yaparım ha!” olarak okunabilecek açıklamasına muhatap oldular. Dolaysız ve doğrudan tanık olarak söylüyorum. Ahmet Şık ve Nedim Şener’ in de tutuklanması ile artık bu ülkede gazetecilik
yapılamaz. Tutuklananlar Ahmet ve Nedim değil, onların şahsında gazetecilik mesleğidir. Bu karardan sonra, artık geriye dönüş yoktur. Şu andan itibaren benim açımdan “Ergenekon” zihniyeti ile siyasi, toplumsal arenada siyasi mücadele hakkım baki kalmak üzere, hukuksal alandaki mücadele pratiği tümüyle bitmiştir.”