İstanbul Bilgi Üniversitesi Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi Bölümü’nün liselerde yürüttüğü üç yıllık çalışmanın sonunda lise öğrencilerinin kendi sokaklarını anlattığı “Sokak Kitabı – Liselilerin İstanbul Sokakları” başlıklı kitap yayınlandı. Proje, son üç yılın Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi, Sanat Yönetimi ve Kültür Yönetimi bölümlerinde okuyan son sınıf öğrencileri tarafından gerçekleştirildi.
Üç yıl boyunca yaklaşık 24 üniversite öğrencisinin görev aldığı proje kapsamında İstanbul’da farklı ilçelerden ve semtlerden çok sayıda liseye gidildi ve binlerce öğrenciye proje anlatıldı. Sonuçta değişik okullardan ve semtlerden 106 öğrencinin 34 ilçeden 106 farklı semti ve sokağı anlattığı özgün bir kent kültürü çalışması ortaya çıktı. Bilgi Üniversitesi Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi Program Koordinatörü Doç. Dr. Serhan Ada’nın dediği gibi kendilerinden yalnızca test çözmeleri ve çok çalışıp üniversiteye kapağı atmaları beklenen lise öğrencileri bunca “önemli” işlerinin arasında sokaklara –en azından kendi sokaklarına- çıkıp etraflarına bakıp yaşadıkları çevreyi fark edip bunu yazıya döktüler.
Serhan Ada, bu kitabın zaman içinde önemli bir belge değeri kazanacağını, 2008-2010 yıllarında İstanbul’un sokaklarının kesitini çıkartan, gençlerin hayatlarını ve hayallerini yansıtan bir belge olacağını belirtiyor. Ada’ya göre her tartışmanın kültüre ve kültür başkentine bağlandığı İstanbul’da, liseli gençlerin hazırladığı bu kitap, kentteki hayata, özel hayatlara, komşuluğa ve geçen zamana bir bakış fırsatı yaratıyor. Bu yönüyle de İstanbul 2010 projelerinden maddi bir katkı almasa da İstanbul 2010 projesine önemli bir katkı sunuyor.
2007-2008 döneminde “Liseliler 2010’a katılıyor” projesi kapsamında başlayan ancak daha sonra gelişen ve ayrı bir proje olarak ortaya çıkan Liselilerin İstanbul Sokakları, Bilgi Üniversitesi Yayınları arasında çıktı ve şu anda İstanbul’daki tüm liselere dağıtılıyor. Projede Bilgi Üniversitesi Öğrencilerinin yanısıra çok sayıda öğretim görevlisinin de katkısı var.
Projeye son dönemde dahil olan ve kitabın editör yardımcılığını da yapan Bilgi Üniversitesi Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi Bölümü son sınıf öğrencisi Şiyar Kubilay, lise öğrencisi gençlerin kültür tüketicisi olarak yüksek bir potansiyel taşımasına rağmen yerine getirmek zorunda oldukları pek çok görev nedeniyle kültür yaşamından kopuk yaşadıklarını, bu tür projelerle bu kopukluğu biraz olsun kırmaya çalıştıklarını söylüyor. Tabii bunu başarmak pek de kolay olmuyor. Örneğin projeye katılan her öğrenci, yazısını yayına hazır hale getirebilmek için bir kaç kez yazmak zorunda kalmış. Kubilay, bu konuda öğrencilerle yaptıkları toplantıların ve yazı atölyesinin önemli katkıları olduğunu ve sonuçta öğrencilerin ifadelerine imla dışında hemen hiç müdahale etmeden kitabı yayına hazır hale getirdiklerini anlatıyor.
Yazı dışında bir başka önemli zorluk da öğrencilerin yaşadıkları çevreyi ve sokaklarını fark etmelerinde ortaya çıkmış. Kubilay, yapılan toplantılarda, İstanbul’un dış semtlerinde yaşayanların, merkezinde yaşayanların veya bir sitede yaşayanların, yaşadıkları yakın çevre üzerine neredeyse ilk kez düşünüp tartışma fırsatı bulduğunu söylüyor; “Örneğin güvenlikli bir sitede yaşayan bir genç, aslında kendi yaşadığı yerin bir sokak olmadığını hiç bir zaman düşünmüyor. Ama diğerleri, onun kendilerinden farklı bir yaşam sürdüğünü söyledikten sonra bu konu üzerinde düşünmeye başlıyor…”
Liselilerin İstanbul Sokakları veya Sokak Kitabı, şimdilik tamamlanmış bir proje olarak kütüphane raflarında yerini aldı. Kitabın satışı yok, ancak kütüphanelere ve liselere dağıtılıyor. Önümüzdeki günlerde mevcut yazıların internet ortamına aktarılması veya projenin internette devam ettirilmesi de gündeme gelebilir. Serhan Ada, henüz bir çalışma olmadığını ama bunun da yapılabileceğini söylüyor. Şiyar Kubilay da henüz üzerinde çalışmadıklarını ancak hazırlanacak bir blog üzerinden projenin devamını getirmenin faydalı olacağını düşünüyor.
Sokak Kitabı, Bülent Erkmen’in tasarımı, şair Haydar Ergülen’in giriş yazısı, lise öğrencilerinin yazıları ve fotoğraflarıyla yaşadığımız kentin her gün geçtiğimiz veya şimdiye kadar hiç geçmediğimiz sokaklarını başkalarının gözlerinden bize gösteriyor, anlatıyor. Yazılar sokağın geçmişini değil şimdiki zamanını anlatıyor ama nedendir bilinmez her yazı bittiğinde damağınızda bir geçmiş tadı kalıyor. Bu da herhalde Haydar Ergülen’in giriş yazısındaki tespitinde ne kadar haklı olduğunu gösteriyor:
“(…) Ve şunu sakın unutmayın, her şeyin bir zamanı vardır. Sokağın zamanı ise geçmiş zamandır. Sokak asla bugüne, şimdiye ait bir yer değildir.”
Ali Kerim Zuvin, Saint Benoit Fransız Lisesi, Büyükdere Caddesi, Levent / Beşiktaş
Büyükdere Caddesi günümüz İstanbul’unun en önemli caddelerindendir. Bu caddenin iki farklı yüzü vardır: Bir yakasında ülkemizin en büyük şirketleri, bankaları, modern yaşam alanlarının ve benim de evimin bulunduğu Levent adlı semt vardır. Diğer yakasında ise Gültepe denilen, nüfusunun neredeyse tamamını iç göçlerin oluşturduğu farklı bir belediye tarafından yönetilen ayrı bir semt bulunur. Bir şehrin yaşaması en zor kısmı ile zirvedekilerin oynadığı en pahalı yerlerinden birbirini ayıran bir çizgi hayal edin. İşte bu çizgi, Büyükdere Caddesi’ni anlatacaktır size…
Aydil Türkili, Vefa Lisesi, Çayır Sokağı, Çırpıcı / Zeytinburnu
Yemek yedikten sonra soluğu sokakta alırdım. Ya mavi boyalı demir bakkal merdiveninin altında, Aybüke ablanın okul anılarını dinlerdim; ya da Tolga, ablası ve kız kardeşiyle saklambaç oynardım. Herkesin annesinden izin alabildiği şanslı zamanlarda ise bütün mahalle çocukları toplanıp istop oynardık. Oyunlarımızın çoğu sokağın en yaşlısı, sütçü teyzenin bizi kovalamasıyla son bulurdu. Adını hatırlamıyorum. İki tane ineği vardı. Şimdiki villaların otopark kapılarına benzeyen ama ahşaptan – tahtadan demek daha doğru olur- bir kapısı vardı bahçesinin. Bahçe dediğime bakmayın, ancak iki ineğin yatabileceği, küçük ve hep çamurlu bir alandı. Bütün sokak sütünü sütçü teyzeden alırdı. Çocuklar içinde, sütü en çok seven ve sütçü teyzenin de en çok sevdiği bendim. Herkese bağırırdı ama sıra bana gelince yüzüme bakar, bahçesine girer tahta kapısını sürükleyerek kapatırdı.
Sera Kantel, Özel Galileo Galilei İtalyan Lisesi, Dalyan Aralığı Sokağı, Fenerbahçe / Kadıköy
Uzun yıllar aynı sokakta oturmak gibisi yoktur. İnsan kendisini sanki kocaman bir ailenin parçasıymış gibi hisseder. Esnafla muhabbetiniz, sokakta her gün gördüğünüz insanlarla tanışıklığınız vardır. Ben de çok uzun yıllar boyunca Fenerbahçe’de, hep aynı sokakta oturdum; ta ki 2005 yılında babamın işi nedeniyle Türkiye’den ayrılıp, 4 seneliğine İtalya’ya yerleşinceye kadar…
Orada okuldan ayrı kalan zamanımın çoğunu dışarıda geçirirdim, ortama alışmaya çalışırdım. Ancak her şey çok farklıydı. Sokaklar sanki göz boyamak istercesine tertemiz ve yemyeşildi. Sokakta ne bir kedi ne de yemek bulma umuduyla çöpleri karıştıran bir köpek vardı. İstanbul’daki sokağımın köşesinde duran çiçekçinin yerini şimdi taklit Gucci atkılar satan bir Gana’lı almıştı. Her şey, herkes farklıydı. Ah, ah! İstanbul’daki sokağım böyle miydi?
Aytuğ Güneri, Şişli Anadolu Lisesi, Evronozzade Sokağı, Feriköy / Şişli
Burası ne Taksim, ne Kadıköy ne de Beşiktaş. Burası Feriköy; Evronozzade. Kavgası Kasımpaşa’yı, kalabalığı İstiklal Caddesi’ni aratmaz. İçine ilk adımını attığın an ağaçlar el sallar, kuşlar selam verir ve kaldırım taşları ayağının altına dizilir. Sokak evindir, apartmanlar odan.
Güldal Sönmezler, Aydın Doğan Anadolu İletişim Meslek Lisesi, Gülbeşeker Sokağı, Kartaltepe / Bakırköy
Çok değil sadece otuz yıl öncesine kadar ahşap ve içlerinde tarihi eser statüsünde yapılar barındıran bir sokaktı Gülbeşeker. Ancak ne yazık ki, zaman içerisinde çoğu eski yapılar gibi modern mimariye yenik düşerek bu güzelim evler yerini beton binalara bıraktı. Şu anda bu beton binaların içlerinde çok hoş bir tesadüf eseri olarak, hala eski sahipleri oturmakta. Dolayısıyla ben de geçmişteki samimi, vefalı, candan dostlukları yaşayabiliyorum burada.
Buse Seyhan, Beşiktaş Anadolu Lisesi, Koca Yusuf Sokağı, Kocamustafapaşa / Fatih
İstanbul’un “metropol” kimliğini sevmemiş, kendine o kimliği yakıştıramamış bir sokak benim sokağım. Çocukların hala oyunlar oynayabildikleri bir sokak.
Enes Bayram, Kağıthane Anadolu Lisesi, Melikşah Sokağı, Halide Edip Adıvar / Şişli
İlkbahar hareket, sonbahar dinginlik zamanıdır benim sokağımda. İlkbaharda çocuk sesleri, kuş cıvıltıları, bir yandan da “Eskiciiiiii!” sesi yankılanır taş duvarlarda. Sonbahardaysa sadece yağmur… Ölümsüz arkadaşlıklar başlar bu sokakta. Kardeşlik bâkidir. Ne heyecanlar, ne hikâyeler barındırır bu küçücük sokak. Küçücük dediğime bakmayın burası kocaman bir dünya. Burası benim dünyam. Burası Melikşah…
Gamze Turunç, Fatih Gelenbevi Anadolu Lisesi, Müşir Süleyman Paşa Sokağı, Kocamustafapaşa / Fatih
Orta sınıf dairelerine yakışmayan haşmetli apartman kapıları, sonra bu kapıların üzerine mavi taşlarla yazılmış görgüsüz “maaşallah”larına rağmen renkli, capcanlı bir sokaktı. Öyle “Mahallenin Muhtarları” havasındaki iç içelik elbette yoktu bizde; bir kere muhtarımızı sevmezdik. Onun ta sokağın sonuna itilmiş, küçük, renksiz bir muhtarlığı vardı. Bu muhtarlığa gelmeden az önce, hastane tarafından gelip sağdaki yokuşu çıkarsanız, Cumartesi Pazarı sizi bekler. Pazar sokağından sola doğru devam edince sol tarafta; küçükken içini çok merak ettiğim Ermeni Kilisesi vardır. Karşısında da Ermeni nalbur… Nalbur Ermeni değildir aslında sadece insanlar “Ermeni Kilisesinin karşısındaki nalbur” demek yerine Ermeni nalbur demeyi tercih ederler.
Zeynep Şimşek, Özel Sezin Lisesi, Ömerli Baraj Yolu Caddesi, Ömerli / Çekmeköy
Gri yaşıyorum, gri soluyorum, griyim. Taşınalı altı sene oldu. Her geçen yıl ile çamurlar çoğaldı, her şey gittikçe çirkinleşti ve grileşti. Yeşil olan yeşil, kahverengi olan kahverengi değil artık. Ailem buraya daha sessiz, huzurlu ve sağlıklı bir yaşam ümidiyle geldi. Burası, Ömerli’deki Baraj Yolu Caddesi’dir. Burası “2010 Kültür Başkenti”nin bir sokağıdır. Burası gridir. Biz yolun en yakınındaki evde yaşıyoruz. Her gün toz soluyoruz, tozla yıkanıyoruz, tozla kurulanıyoruz.
Ceren Akgün, Eyüp Anadolu Lisesi, Soğukçeşme Sokağı, Sultanahmet / Eminönü
Bu sokak, Topkapı Sarayı ile Gülhane arasındadır. Topkapı Sarayı’nın duvarlarına yaslanmış evlerden oluşuyor. Tam tarihin ortasında anlayacağınız. Eğer davetime kulak verirseniz İstanbul evlerinin en güzelleriyle karşılaşacaksınız. Size hayran olacağınız bir güzellik vaat ediyorum. Bu sokakta en çok dikkati çeken şey tarihi evler ve çiçekleri. Her evin önünde farklı türden çiçekler var. Bu çiçekler evlerin ismini de belirlemiş. Güllü Konak, Mor Salkımlı Ev…
Derin Çankaya, Özel Sezin Lisesi, Tahtalı Bostan Sokağı, Kuzguncuk / Üsküdar
Hakkında konuşabileceğim en ilginç ve önemli şeylerden biri Kuzguncuk’un “delileri”dir sanırım. Kuzguncuk’un delileri çok meşhurdur ve azımsanamayacak sayıdadırlar.
Ece Köprülü, Özel Saint Benoit Fransız Lisesi, Tonozlu Çıkmazı Sokağı, Suadiye / Kadıköy
Dört mevsimi yaşayan bir sokak burası. Yazın balkonlardan şen kahkahaların eksik olmadığı, çoğunlukla çatal bıçak seslerinin duyulduğu… Kışın ise kar yağdı mı bembeyaz bir örtüyle kaplanan. Çocukların koşuştuğu, adım başı kardan adam olan bir sokak. İlkbaharın gelişini buradan anlarsınız çoğu zaman. Çiçeklenen ağaçlar, bahçeler büyüler sizi adeta. Sonbaharı da o haber verir yine size. Sararıp, solan yaprakların çıkarttığı hışırtılar ve uçuşan yapraklar, “İşte sonbahar!” dedirtir. Kimi zaman camdan cama yapılan dedikoduları duyarsınız bu sokakta, kimi zaman ise zıt yönden gelen arabalardaki şoförlerin kavgasını. Bazen bir seyyar satıcının yanık sesi inletir kulaklarınızı, bazense kornalar. Ne eğlencesi eksik olur, ne sakinliği, ne de tantanası. Her şey tadında derler ya işte aynen öyle bir yerdir işin aslı.
İdil Kafescioğlu, Özel Saint Benoit Fransız Lisesi, Yeşilkır Sokağı, Selamiçeşme / Kadıköy
Yüz yıl önce, sakin sokağımda büyük bir köşk varmış. Bu köşk İstanbul’un birçok eski sokaklarında olduğu gibi tek ve yalnızmış. Arazinin etrafını uzun kestane ağaçları çevrelermiş. Çok büyük, geniş, ağaçlık bir bahçesi varmış. Bu güzel, eski köşke ellili yıllarda büyük ihtimalle sadece para kazanmak için kıyılmış ve geriye kalan devasa bahçe parsellere ayrılarak satılmaya başlanmış. Bu kocaman ağaçlık bahçeden geriye, sadece şimdiki Çamlık Parkı kalmış. İlk evler yazlık, bahçe içinde ve tek katlılarmış. Sokağın ucu kumsala açılırmış. Dedem de buradan bir parsel satın almış ve yazlık olarak kullanmak yerine, tramvay da yakın olduğu için burada yaşamak istemiş. Söylediğine göre sokaktaki ilk ev onun eviymiş ve projesini de kendi çizmiş. Ailesini burada kurmuş. İstanbul büyümeye, genişlemeye başladıkça tek katlı, karakterli evler teker teker apartmanlara dönüştürülmüşler ve sokak, dükkânların açılmaya başlamasıyla şimdiki halini almış.