50 ülkede yaklaşık 17 bin şube ile dünyanın en büyük “kahvehane” zincirine sahip Amerikan firması Starbucks, uzunca bir süredir uygulandığı söylenen “şifreli tuvalet” sistemini güzel ülkemle de tanıştırdı. Artık bu kahvehaneye gidip “önce tuvalete gireceğim arkadaş sonra kahvemi yudumlarım” demek yok. İlk önce kahve, sonra şifre, akabinde teşaşşür¹.
Firmanın İletişim ve Sosyal Sorumluluk Müdürü Aslı İnoğlukonuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada “Yoğunluğun fazla olduğu mağazalarımızda tuvaletleri mağaza müşterilerimizin öncelikli olarak kullanabilmesi için müşteri talebi doğrultusunda uygulamaya başladık. Şifre almadan tuvalet kullanılamıyor. Bunun içinde alışveriş yapmak gerekiyor. ABD’de de müşteri yoğunluğunun fazla olduğu mağazalarda uygulanıyor” demiş. (Milliyet, 18 Ocak 2011)
Bu açıklamadan Starbucks tuvaletlerine yoğun bir talep olduğunu, “gerçek” müşterilerin bu servisten yararlanmakta güçlük yaşadığını, hatta belki uzun kuyruklar oluştuğunu, uzun süre defihacet² için beklendiği, beklemekten sıkılanların kahvehane yönetimine şikâyette bulunduğu sonuçları çıkarılabilir. Yönetim de şikâyetin gereğini yerine getirmiş ve şifre yöntemiyle tuvaletlere girişi başlatmış olmalı. “Bir arkadaşa bakıp çıkacaktım” havasıyla sadece tuvaleti kullanmak isteyenlerin bundan sonra pek şansı olmayacak gibi görünüyor…
Kırk yıl önce kahve içenler…
Oysa bu çok uluslu, çok ülkeli, pek çok şubeli şirketlerin dünyaya yayılırken uyguladığı olmazsa olmaz bir kural vardır: Ürünlerini ve hizmetlerini, ticari faaliyette bulunulan coğrafyanın beğeni ve kültürüne yakınlaştırmak, coğrafyaya özel “lezzetler” sunmak. (Örneğin bir İtalyan pizza devinin Türkiye’de faaliyet gösteren şubelerinde proşutto yerine sucuk ve parmesan yerine hellim peyniri kullanması gibi.) Bahsettiğim bu coğrafyaya uyum sağlama kuralını işletmeciler kısaca “fine tuning” (ince ayar) tabir eder.
Starbucks ilk şubesini 1971’de Seattle’da açtı. Bundan tam 40 yıl önce… Tesadüf bu ya, güzel ülkemde de “bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var”. Yani coğrafi koşullar ve yerel kültür kâle alınırsa, 40 yıl önce Amerika’da Starbucks’ın ilk kahvesini içenlerin bile Türkiye’de nazı, niyazının geçmesi gerekiyor.
Bu nedenle firma, bırakın ekmek yediği güzel ülkemin insanlarını, bir şekilde yolu güzel ülkemden geçen ilk müşterilerine, güzel ülkemde haksızlık ediyor. Bizi, onların gözünde hoşgörüsüz, misafirinden çıkar uman ve geleneklerine sahip çıkmayan bir toplum yerine koyuyor! Ben, bizzat, kendim, gerekirse bedava işeme hakkımdan feragat edebilirim, ederim de. Ama bir misafirimin bedava işemekten alıkonmasını inanın kaldıramam! Bu utançla yüzümü dünyaya çeviremem.
Dünya kahve devinin, kendisini bugünlere getiren müşterilerine karşı aldığı tavrı güzel ülkemin insanına nasıl anlatabiliriz? Buna nasıl güç buluruz? Acaba, bu uygulama sayesinde daha az tuvalet kâğıdı, daha az su ve daha az temizleme masrafına girileceğini ve bu sayede daha ucuza kahve içebileceklerini söylesek ikna olurlar mı? Ne dersiniz, bizi affederler mi?
Madem işin ucunda tuvalet masrafından yapılan kısıntının, daha iyi hizmet getirmesi gibi bir ihtimal var, elimizi korkak alıştırmayalım. Uygulamayı daha verimli hale getirmek için imkânlarımızı seferber edelim. Naçizade önerim, bu konuda bir –ekonomi jargonuyla- “perfect discrimination”a gidilmesi yani her bir müşteri grubunun ihtiyacına göre ayrı şifrelendirme uygulamasına gidilmesi. Örneğin, küçük boy kahve alana küçük abdest şifresi, orta boya büyük abdest, büyük boya ise “full” abdest şifresi verilmesi.
Böylece sadece su ya da küçük kahve tüketenler, tuvaleti daha fazla kirletmeye hiç de ihtiyaçları yokken, büyük kahve (hatta pasta, vs) tüketenlerin hakkından çalmamış olur. Öyle ya, alemin yükünü Starbucks mı çekecek?
———————————————————————————————————————————-
1.(Farsça) işemek
2.a. (de’fiha:cet) Küçük veya büyük abdest bozma
Ve 3. Amerika’daki kimi Starbucks’ların “şifreli tuvalet” uygulamasına tabi olduğunu bilsem de, internette New York ve “public restrooms” anahtar kelimeleriyle yapacağınız herhangi bir aramada, bu kentteki Starbucks şubelerinin bir bölümünün kamu kullanımına hâlâ açık olduğunu görebilirsiniz. Bunların nasıl bir ayrıcalığa sahip olduğunu bilmiyorum. Ama Türkler tarafından işletildiğini tahmin ediyorum.