‘Gerekirse dozerin önüne bile atlarım’

İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin Sulukule’de arkeolojik kazı yürüttüğü alan, 12 Haziran Cumartesi günü müteahhit firmaya ait iş makineleri tarafından “işgal edilmiş” ve kazı alanı tahrip edilmişti. HaberVs, iş makinelerinin alana girişini ve neden olduğu tahribatı belgeleyen bir video görüntüsüne ulaştı.

Sulukule’de kazı alanı sorumlusu, İstanbul Arkeoloji Müzeleri uzman arkeoglarından Dr. Şeniz Atik’in iş makinelerine karşı çırpınışı videoda yorum gerektirmeyecek açıklıkta görünüyor. Kazı alanına iş makinesi sokmak için talimat aldığını iddia eden firma görevlileri, Atik’in, bu alanda yetkinin müze adına kendisinde olduğu yönündeki ısrarlı uyarılarına rağmen çalışmaya devam ediyor.

Atik, dozerden uzak durmasını söyleyen kişiye “Makineye yaklaşmak değil, gerekirse önüne bile atlarım. İsterseniz durmayın” diyor. Şeniz Atik, yaptığı telefon görüşmesinde ilgililere durumu anlatıyor ancak “tutanak tutun” yanıtını alınca “Burası tahrip olduktan sonra tutanak he işe yarayacak?” cevabını veriyor.

İş makinelerinin çalışması, Arkeoloji Müzesi görevlilerinin polis çağırmasıyla bir süreliğine duruyor. Gelen polisler, Şeniz Atik’in alan sorumlusu olduğunu söylese de firma görevlileri “tutanak tutun” cevabı veriyor. Polis memurları buna tepki gösteriyor ve görevlilere kazı alanı sorumlusunun izni olmadan kepçeyi çalıştıramayacaklarını söylüyor. Ancak kepçenin çalışması, polisler alandan ayrıldıktan sonra da devam ediyor. Aynı gün geç saatlere kadar, arkeolog gözetimi olmayan alan inşaat şirketinin görevlileri tarafından tahrip ediliyor.



 

Mustafa Demir neye basıyor?

Gündeme geldiği günlerden bu yana her yönüyle tartışılan Sulukule Kentsel Dönüşüm Projesi’nde bir garabet daha yaşandı. Tarihi yarımadadaki kültür mirasını korumakla yükümlü Fatih Belediyesi, arkeolojik araştırmanın devam ettiği proje alanında, ilk konutun temelini atarak inşaatı başlattı.

Sulukule’de İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin yürüttüğü bilimsel araştırma 22 Mart’ta başlamıştı. Yasal zorunluluk gereği alanda bu çalışmayı yürütmesi gereken müze, henüz kazının planlaması aşamasında, projeyi yürüten kurumlar tarafından baskı görmeye başlamıştı. Çünkü proje sahipleri, alanın bölüm bölüm çalışılmasını arzu ediyor ve müzenin, kazısını bitirdiği alanlarda ivedilikle inşaata başlamak istiyordu.

Ancak arkeoloji bilimi, proje sahiplerinin dileğine karşı çıkıyordu. Çünkü bir alanın bilimsel amaçla kazılıyor olması, bütünlük gerektiriyordu. Toprağın altından hangi derinlikte ne çıkacağı belli değildi. Kazının bittiği var sayılan bir alanın, yakındaki alanlarda buluntular çıkmasıyla tekrar araştırılması, gerekirse daha derine inilmesi gerekebilirdi.

Kazının nerede, ne kadar devam edeceğine karar veren kurum ise araştırmayı yürüten Arkeoloji Müzeleri değil, alandan sorumlu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, kentsel dönüşüm alanları için kurulan özel ismiyle Yenileme Kurulu’ydu. Müze, kazı sonuçlarını bu kurula iletiyor, kurul söz konusu alanla ilgili kararını veriyordu.

Bu uzunca açıklamadan sonra bugün arkeolojik araştırmanın tamamlandığı var sayılarak Fatih Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından inşaat başlatılan alanla ilgili nasıl bir karar alınmış olduğunu beklemeliyiz? Yenileme Kurulu, müzenin gönderdiği sonuçları değerlendirerek proje yürütücülerine “burada bilimsel çalışma sona erdi, inşaata başlayabilirsiniz” demiş olmalıydı, değil mi?

Ama Yenileme Kurulu, böyle bir karar almadı.

Ya alandaki kültürel mirası korumakla yükümlü Fatih Belediyesi, nasıl olup da inşaata başladı?

Mustafa Demir: “Sulukule'de kazı yapmak zulüm”

Belediye Başkanı Mustafa Demir gün boyunca gerek kürsüden, gerek basın mensuplarıyla yaptığı konuşmalarda, Sulukule’de her şeyin yasal sürece uygun yürüdüğünün altını çizdi. Bununla da kalmadı. “Dünyanın hiçbir yerinde imar projeleri, tarihi kalıntılar nedeniyle iptal edilmez” dedi. Kendini tutamadı, arkeologların insan gücüyle kazdıkları açmaları göstererek “Bakın, inilebilecek en alt seviyeye indik. Buradan bir şey çıkma ihtimali sıfır! Burada kazı yapmak, zulümden başka bir şey değil.”

Gelgelelim başkan, şanssız bir günündeydi. Çünkü bu açıklamaları yaptığı noktanın birkaç metre uzağında, hem de temeli atılan inşaatın hemen arkasında, sözlerini çürüten en canlı kanıt bulunuyordu. Bunlar, Sulukule’ye ismini veren tarihi su ishale hattının kalıntılarıydı. İlk bakışta göze çarpmıyordu. Çünkü önüne, görünmesini engelleyen kalıp demirleri yerleştirilmişti.

HaberVs muhabirleri Mert Oynargül ve Görkem Keser’in görüntülerini kaydettiği bu kalıntıları uzmanlara gösterdik. Ve olasılıkla 18. yüzyılın ortasına tarihlenen Osmanlı künkleri olduğunu öğrendik.

Mustafa Demir yine bugün “Dünyada ilk kez moloz atımını bile arkeologlar eşliğinde yaptık” diyordu. Birden fazla yanlışı bir arada bulundurmayı başaran bu kısacık açıklama bile, arkeolojik eserlerin neden böyle bir muamele gördüğünü anlamak için yeterli. Görünen o ki, Osmanlı 18. yüzyıl eserleri, moloz muamelesi bile görmüyordu. Kaldı ki Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi, 13 Ocak’ta (yani henüz bilimsel kazı başlamamışken) yaptığı basın açıklamasında, çok miktarda arkeolojik buluntu içeren hafriyatın, iş makineleri tarafından temizlendiğini duyurmuştu.

Sorun elbette sadece demir kalıplarla gizlenmeye çalışılan Osmanlı künkleri değil. Baskı altında devam eden bilimsel araştırmanın başlangıç evresinde bile, Helenistikve Romadönemlerine tarihlenen buluntulara ulaşıldı. Belediye Başkanı, Sulukule’de ayağını bastığı yere baksa, “hiç yok” diye iddia ettiği çanak çömlek parçalarını kolaylıkla görebilir.

Bugünkü Sulukule’yi de içine alan Lykos Vadisi’ndeki tarihi eserleri araştıran ve arkeolojik sit ilan edilmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığı‘na başvuran Sanat Tarihçisi Derya Nüket Özer, bu türde bir alana nasıl yaklaşılması gerektiğini şu sözlerle anlatıyor: “Sulukule’de Helenistik buluntulara rastlanması çok çarpıcı. Ama arkeoloji sürprizlere hazırlıklı olmak demektir. Çünkü arkeolojik alanda bildiklerinizin ötesinde bilmediklerinizi, tahmin etmediklerinizi beklemek durumundasınızdır.”

Bildiğim kadarıyla Mustafa Demir diş hekimi. Bugün üzerine beton döktüğü ve yürüdüğü alandaki arkeolojik eseri bilmesi, tanıması beklenmeyebilir. Ama en azından sorup öğrenebilir, saygı gösterebilir. Çünkü sekiz yıldır ayağının altındaki “molozlarla” dünyanın merkezi olmuş bir ilçenin belediye başkanlığını yürütüyor.


Sulukule’nin altı

Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi, 13 Ocak’ta yayınladığı “Sulukule’de Yenileme Projesi ve Arkeolojik Kalıntılar” başlıklı duyuruda şunu söylüyor:

Yıkımların ardından çok büyük bir hafriyat yapıldığı ve bu hafriyat içinde çok miktarda -olasılıkla Bizans Dönemi’ne ait- kırık mimari kalıntı parçaları bulunduğu gözlenmiştir. Bu kalıntı parçaları, bu alanda kültür varlıklarının açıkça tahrip edildiğinin kanıtlarıdır.”

Arkeologlar, bugüne kadar belediye görevlileri, inşaatçılar ve dozerlerden başkasının uğramadığı bu alanda yüzlerce yıllık kültürel eserlerin tahrip edildiğini söylüyor.

Dikkat ederseniz söz konusu tahribat, mevcut yapıların yıkımı esnasında yapılıyor. Gözle görülür, somut yapılar yok ediliyor. Peki ya görünmeyenler?

Söz konusu alan, İstanbul’un tarihi merkezinin son sınırlarını çizen -Theodosius- kent surlarının hemen dibinde. En düşük ihtimalle en az 1000 yıldır, kesintisiz yerleşim gören bir bölge.

Dahası da var: Bizans dönemi uzmanlarına göre, antik kaynaklarda ismi geçen, o bölgede bulunduğu bilinen ama kesin yeri tespit edilemeyen yapılar da büyük ihtimalle Sulukule’nin altında yatıyor. Örneğin İmparator Iustinos’un Deuteron Sarayı.

Sulukule’nin yasalarla da belirlenmiş bir statüsü var: Kentsel ve tarihi sit alanı. Kanunlara göre devlet, bu alanda saklı kültür varlıklarını tespit etmeden ve bunları koruyucu önlemleri almadan önce -klişe tabirle- buraya “bir çivi bile çakılamaz”.

Tüm bunların özeti işe şu: “Sulukule’de arkelojik araştırma ve kazı yapılması gerekiyor.”

Alanda şimdilik -sadece- toprak üstündekileri tahrip etmekle meşgul dozerler dolaşıyor.

Toprak altına ne olacağını yakın zamanda göreceğiz. Çünkü inşaat hazırlıkları tamamlandı.

Kültür Bakanı’nın dünü, bugünü

Prof. Dr. Talât Sait Halman geçtiğimiz hafta Kültür Yönetimi Programı’nın davetiyle İstanbul Bilgi Üniversitesi santralistanbul yerleşkesindeydi. Halman, ülkemizin kültürel değerlerini örneklerle anlattığı konuşmasını “Türkiye: Dünya Kültür Ülkesi başlığı altında yaptı. Konuşmasına güncel bir konudan, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesinden başlayan Halman, İstanbul’un bu unvanı Almanya’nın Essen ve Macaristan’nın Pecs şehirleriyle aynı anda almasından duyduğu … Devamını oku

“Taliban” Mersin’de

Anadolu’nun sahipsiz kültür mirasına define avcılarınrdan yeni bir darbe: Mersin Erdemli’ye bağlı Kızkalesi beldesinin yedi kilometre kuzeyindeki derin bir vadinin dik yamacında yer alan ve 12 adet kabartmadan oluşan Adamkayalar dinamitlendi. Sadece tarihi Kilikia bölgesinin değil, dünyada eşine az rastlanır bir kabartma grubu olan eserlerde büyük tahribat meydana geldi. Tahribatı duyuran haber, Sınırsız Fotoğrafçılar Grubu’nun … Devamını oku

Salı Pazarı’nda yapılaşmaya durdurma

HaberVs Yaklaşık 70 yıl boyunca Salı Pazarı’nın kurulduğu tarihi Kuşdili Çayırı’nın İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından imara açılmasına ve çok katlı alışveriş merkezi yapılmasına imkan tanıyan projenin yürütmesi İstanbul İdare Mahkemesi’nce durduruldu. Proje, Kadıköy’ün merkezinde yer alan ve imar girmemiş son arazinin yeşil alan yerine yapılaşmaya teslim edildiği gerekçesiyle sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütleri tarafından … Devamını oku