Son serenler

/ KAŞ Antalya’nın dağlık kesimlerinde Lykia (Likya) lahitlerinden esinlenerek inşa edilen ve geleneksel mimariyi temsil eden arı kovanları yok oluyor. Seren adı verilen bu dev kovanların Elmalı, Korkuteli ve Kumluca ilçelerindeki son örnekleri de yitirilmek üzere. Antalya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Halk Kültürü Araştırmacısı Öznur Tanal’a göre kimi örneklerinin geçmişi 17. yüzyıla kadar inen … Devamını oku

İlk Kadıköy

Video: Müge Ergül – Gökhan Tünay

Salı Pazarı, sadece orta yaşı geride bırakanların hatırlayabildiği ismiyle Kuşdili Çayırı, Kadıköy’ün imar görmemiş son alanı. 1930’lardan itibaren burada kurulan, zamanla markalaşan ve ünü kent dışına taşan, gıda maddesinden ihraç fazlası tekstile her şeyin bulunduğu halk pazarı 2008’in son ayında Hasanpaşa’ya taşındı. Tümüyle boşalan alan İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından otopark olarak işletiliyor.

Ama İstanbul’un refah düzeyi en yüksek ilçelerinden birinin ortasındaki bu yaklaşık 50 bin metrekarelik “açıklık” ne pazar ne de otopark olamayacak kadar kıymetli. İştah kabartıyor. En az 30 yıldır projeler üretildiği, ancak bir türlü harekete geçilemediği ifade ediliyor. Bunca yıl sonra alanın “Kuşdili Çayırı Sabit Pazar, Kültür ve Rekreasyon Merkezi Kentsel Tasarım Projesi”yle imara açılmasını ise meslek örgütleri ve Kadıköylüler tepkiyle karşılıyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Salı Pazarı hakkında yakın gelecekte alacağı karar Kadıköylüleri yakından ilgilendiriyor. Çünkü gerek Kadıköylülerin ve bilim adamlarının buradan önemli beklentileri var.

Sit alanında inşaat talebi

“Eski Kuşdili Çayırı”, 1981 yılında Bölge Koruma Kurulu tarafından doğal sit alanı ilan edildi. Bu karar yapılaşmayı engelliyordu. Yapılaşmanın önünü ise, Koruma Kurulu’nun alabileceği yeni bir karar açabilecekti. Büyükşehir Belediyesi bu amaçla ilk kez 2002’de 2 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na başvurdu. Belediyenin getirdiği “Kuşdili Çayırı ve Çevresi Projesi” kurul tarafından beğenildi. Ancak projeyi sunan belediyenin yerine getirmesi gereken daha önemli bir şey daha vardı: Söz konusu yer bir sit alanı olduğu için, bölgeye özel bir “koruma amaçlı imar planı” yapılması gerekiyordu.

10 bin yıllık Kadıköylü
(Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi’nin basın açıklaması)

İstanbul’un en ünlü semt pazarlarından biri olan Kadıköy Salı Pazarı’nın bulunduğu alana İstanbul Büyükşehir Belediyesince ihale edilen “Kuşdili Çayırı Sabit Pazar, Kültür ve Rekreasyon Merkezi Kentsel Tasarım Projesi” Antik Dönem’in en önemli kentlerinden Kalkhedon üzerinde bulunmaktadır.

Kadıköy’ün Kuşdili Caddesi, Kurbağalıdere Caddesi, Söğütlüçeşme, Yoğurtçu Parkı civarı, Altıyol, Hasanpaşa, Çilek Sokak, Yeldeğirmeni, Rıhtım Caddesi gibi bir çok yerinde yapılmış olan kazı çalışmalarında Neolitik Dönem’den Roma Dönemi’ne kadar çok geniş bir zaman aralığına tarihlenen çok sayıda kültür varlığı ve dolayısı ile çok önemli arkeolojik bilgi elde edilmiştir.

Yapılması planlanan kültür ve rekreasyon merkezi inşaatı, Kadıköy ilçesi sınırları içerisinde sistemli arkeolojik kazılarla ortaya çıkartılmış Neolitik Dönem Fikirtepe yerleşmesine de oldukça yakın bir konumdadır. Arkeoloji literatüründe Fikirtepe Kültürü olarak adlandırılan, Marmara’nın ve İstanbul’un en eski yerleşik hayatına ilişkin çok önemli veriler sunan Fikirtepe, Kurbağalıdere’nin hemen kenarında yer almaktadır.

Ülkemizde sıkça rastlandığı gibi inşaat faaliyetleri başladıktan sonra alanın arkeolojik bakımdan önemi kamuoyunun dikkatini çekmektedir. Oysa bu kez henüz inşaat çalışmaları başlamadan, arkeolojik kazı yapma imkanı bulunmaktadır. Doğru bir projelendirme yapılarak ileriki uygulamalara örnek olma fırsatı kaçırılmamalıdır.

Derneğimiz çağdaş bir sivil toplum örgütü duyarlılığında, konuyu tüm ilgili ve taraflarına duyurmuştur.

Belediye koruma kurulunun kapısını 2006’da tekrar çaldı. Fakat koruma amaçlı imar planı yapılmadığı için kurul tarafından onaylanmadı.

Proje, 2007’de Mimar Hakan Kıran ve ekibi tarafından yeniden yapıldı. Kıran’ın çizdiği projede, alanın ortasında dev bir çadır içinde toplanan 1140 satış noktasının bulunduğu bir alışveriş merkezi ve bunun ortasında da 90 metre yüksekliğe sahip bir kule yer alıyordu. Proje 13 Haziran 2007’de Koruma Kurulu’na, Hakan Kıran’ın da katılımıyla sunuldu. Ancak tüm tartışmalara rağmen yine onaylanmadı.

Derken kurulun yapısı ve müdürü atamalarla değişti. İddiaya göre kurul içinde Büyükşehir Belediyesi’ne yakın üyelerin sayısı arttı. Ve Hakan Kıran’ın projesi 18 Temmuz 2007’deki toplantıda yeni imar planlarıyla birlikte kabul edildi.

Yeşil alan nerede?

Mimarlar Odası Anadolu Yakası Şube Başkanı Arif Atılgan bu gelişmeyi Eylül 2007’de arkitera.com’a şöyle yorumluyordu: “Sit alanı kararı bulunmasına rağmen Hakan Kıran’ın projesi, adeta koruma amaçlı uygulama projesi olarak kabul edildi. Alışveriş Merkezi kapladığı 12 bin metrekarelik alanla meydanın tamamını doldururken çayır ve koruluk vasfı nasıl korunabilecek?”

Mimarlar Odası, ayrı ölçeğe sahip koruma amaçlı iki farklı imar planının aynı anda ve aynı toplantıda kabul edilmesini kanunlara aykırı buluyor. Ayrıca Kuşdili Çayırı’nın, ilçenin ihtiyaçları göz önüne alınarak yeşil alana ayrılması görüşünde ısrar ediyor.

Büyükşehir Belediyesi’ne yaptığı başvurulara cevap alamayan Mimarlar Odası İstanbul Şubesi çareyi hukuk yoluna gitmekte buldu ve Kuşdili Çayırı’yla ilgili koruma amaçlı imar planlarının iptali için belediyeye iki ayrı dava açtı. Bu davalar devam ediyor.

HaberVs’ye konuşan Mimarlar Odası Kadıköy Şubesi’den Mehtap İnan, Büyükşehir Belediyesi’nin, Kuşdili Çayırı’ndaki alışveriş merkezi projesi ve koruma amaçlı imar planıyla ilgili değişiklikleri gündeme aldığı bilgisini veriyor. İnan “Konuyla ilgili tepkileri dile getirmenin tam sırası” diyor.

Arkeologlar: “Bilimsel kazı şart”

Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi ise, Salı Pazarı’nın bugüne kadar hiç dile getirilmeyen farklı bir yönüne dikkat çekiyor. Arkeologlara göre bu alan, İstanbul tarihinin bilinen en eski buluntularını saklıyor. Fikirtepe gibi, yakın çevrede yapılabilen az sayıda arkeolojik kazı, Kuştepe Çayırı’ndaki buluntuların günümüzden 8 bin yıl öncesine uzandığını gösteriyor. Derneğin ikinci başkanı Gülbahar Baran Çelik’ın ifadesine göre antik kaynaklar, Kadıköy’e ismini veren Kalkhedon kentinin limanının Salı Pazarı’nın altında olduğunu ortaya koyuyor.

İşte, meslek örgütleri ve Kadıköylüler, Eski Kuşdili Çayırı’na yapılması düşünülen alış veriş merkezini protesto etmek için 16 Mayıs’ta Salı Pazarı’nda bir araya geldi. Buranın eskisi gibi yeşil alan haline getirilmesi için mücadele edeceklerini, sazlı sözlü bir etkinlikle dile getirdi.

Müzelerin satış noktaları özelleşti

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 56 müze ve ören yerinin satış noktalarını özelleştirme ihalesini, Bilkent Holding bünyesinde catering ve otelcilik alanında faaliyet gösteren Bilintur kazandı. İhaleyle, Topkapı, Ayasofya, Noel Baba, Anadolu Medeniyetleri, Hacıbektaş, Mevlana ve Antalya Arkeoloji Müzesi’nin yanı sıra Efes, Olympos, Aspendos, Kayaköy, Sedir Adası, Patara ve Ihlara Vadisi gibi ören yerlerinin de aralarında bulunduğu … Devamını oku

Beş bin yıllık helikopter pisti!

Ümit Altındere* İstanbul sınırları içinde yer alan insanlığın en eski yerleşim kalıntılarından biri tarihi eser tahribatına uğruyor. Özel mülkiyete ait bir arazinin içinde yer alan Silivri’deki 5 bin yıllık Selimpaşa Höyüğü’nün tepesi traşlanarak helikopter pisti yapıldığı belirlendi. Birinci dereceden sit alanı ilan edilen Selimpaşa Höyüğü, aynı zamanda Marmara Bölgesi’nin en büyük höyüklerinden biri. Özel mülkiyete … Devamını oku

Ertuğrul Günay: “Gevaş’taki binayı yıkmak için maddi gücüm yok”

Ağustos ayının ilk haftasında Medyakronik tarafından duyurulan iki haber, gündemde geniş yer buldu.

Bu haberlerden ilki, Van’ın Gevaş ilçesinde 1335 tarihli Halime Hatun Kümbeti’nin arkasına, kanunlara aykırı bir şekilde yapılan lise yurt binasıyla ilgiliydi. Başta Kültür Bakanlığı olmak üzere devletin ve yerel yönetimlerin hemen tüm birimleri, koruma alanını ihlal eden bu yapılaşma karşısında görev ihmalinde bulunmuştu.

İkinci ve daha büyük yankı yaratan haber ise, İstanbul’daki Marmaray Arkeolojik Kazıları’nda, kent merkezinde daha önce rastlanmayan tarihöncesi döneme (MÖ 6300-6000) ait buluntulara ulaşıldığını duyuruyordu.

Gelişmeler üzerine mikrofonumuzu, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a yönelttik. Kendisiyle, geçtiğimiz hafta İstanbul’da yapılan Tarihi Kentler Birliği ödül töreni sonrasında Emirgan’daki Şerifler Yalısı’nda bir araya geldik.

Günay’a, yaklaşık yarım saat süren görüşmemizde, Gevaş ve Marmaray konuları da dahil olmak üzere aşağıdaki soruları yönelttik. Bakan, bu soruların çoğuna doğrudan cevap vermemeye özen gösterdi.

***

İlk sorumuz, en son Gevaş’ta tanık olduğumuz, yasalara rağmen korunamayan kültür mirasımızla ilgiliydi. Ertuğrul Günay, gerek bakanlığı gerekse de öncesinde kültür varlıklarına ve arkeolojiye özel ilgisini ve duyarlılığını bildiğimiz bir isim. Nitekim, Sultanahmet’te Bizans Büyük Sarayı üzerinde devam eden otel inşaatında olduğu gibi, basına yansıyan pek çok olayı, aylar öncesinden fark eden ve düzeltmek için çaba sarf ediyor. Ancak görünen o ki, bakan koltuğunda otururken bile Günay’ın bu çabası, bu tür olumsuz gelişmeleri engellemeye yeterli olmuyor. Keza Gevaş’ta da aynı şey söz konusu. Kendisine, Gevaş’taki gelişmelerle ilgili resmi bir girişimde bulunup bulunmadığını sorduk. (Video 1)

***

İkinci sorumuz, AKP döneminde başlayan restorasyon hamlesiyle ilgiliydi. Yıllardır ilgi bekleyen pek çok tarihi eserin restorasyonuna aynı anda başlanması, konuyla ilgili uzmanlaşmış yeterli sayıda firma ve eleman bulunmaması nedeniyle, pek çok sıkıntıyı da beraberinde getiriyor. Günay’a verdiğimiz örnek, geçtiğimiz yıl İstiklal Caddesi’nin döşeme taşlarını bile döşemeyen bir firmanın Süleymaniye Camii’nin restorasyonunu üstlenmesiydi. (Video 2)

***

Türkiye’nin, üniversite ve bilim kuruluşları tarafından çalışılamayan en önemli arkeolojik alanları, yatırım amacıyla özel sektöre devrediliyor. Ya da Marmaray’da olduğu gibi ulaştırma ve baraj projelerine tahsis ediliyor. Bu alanlarda, kazı yöntemleri ve zaman karşı olması nedeniyle çok eleştirilen “kurtarma kazıları” yürütülüyor. Bu kazılarda önemli eserler ya da kültür varlıklarına ulaşılması bile, alanın kaderini değiştiremiyor. Bakan Günay’a, devletin kendi yapması gereken arkeolojik araştırmaları, özel sektöre ve yatırımcılara devretmesindeki çelişkiyi sorduk. (Video 3)

***

Bir önceki soruda cevabını almaya çalıştığımız çelişkilerin en önemli örneklerinden biri, yine Marmaray kapsamında kazılan Üsküdar Meydanı. Üsküdar’da, tıpkı Yenikapı’daki kazıda Theodosius Limanı’nın ortaya çıkarılması gibi, antik bir limanın ilk buluntuları ele geçirildi. Ancak durum tam da anlaşılamadan kazı sona erdirildi. Kazı sonrasında raporlarını sunan arkeologların hemen hepsi, Üsküdar Meydanı’nın antik bir liman olup olmadığını anlayacak kadar çalışma imkanı bulamadığından yakınıyordu.

Ertuğrul Günay’a, “Bu tür tarihi mekanları ortaya çıkarmanın uzun vadede Türkiye için daha iyi bir yatırım olmaz mıydı” diye sorduk. Sorunun devamı olarak, meydandan çıkan eserlerin sergileneceği söylenen müzenin akıbetini sorduk. (Video 4)

***

Tarihi bir alanın ya da kültür varlığının geleceği, bölge koruma kurullarının verdiği kararlara göre şekilleniyor. Ancak 2005 yılından itibaren koruma kurullarının yapısının değiştirilmesi ve yerel yönetimlerin daha fazla sayıda temsilcisinin kurulda yer bulması, bilim camiası tarafından eleştiriliyor. Nitekim, 2005 öncesinde yerel yönetimlerin kurullarda bekleyen pek çok projesi, yeni kurullardan onay aldı. (Video 5)

***

Bakan Günay’a “Hasankeyf” sorunu da yönelttik. Yapımı planlanan Ilısu Barajı’nın altında kalacak olan Türkiye’nin bu tek Ortaçağ yerleşimindeki tarihi eserlerin, bir başka yere nakledilmesi düşünülüyor. Oysa arkeolojik kazıyı yürüten bilim adamlarının bile görüşü, bunun mümkün olmadığı yönünde. (Video 6)

***

Ertuğrul Günay’a son sorumuz, özellikle son bir yıl içinde daha çok gündeme gelen UNESCO’du. “Sizce UNESCO’nun kararları Türkiye için önemli midir” dedik. Günay’ın doğrudan cevap verdiği ender sorulardan biri bu oldu. (Video 7)

 

 

Roma kalıntılarının alt geçitte ne işi var?

Görkem Kızılkayak Halk arasında battı-çıktı olarak adlandırılan motorlu araç alt geçitleri, belediyelerimizin özellikle büyük kentlerin trafik yükünü hafifletmek için ürettikleri çözümlerin başında geliyor. Ama bu geçici çözümler Türkiye gibi “toprağı” inanılmaz zenginlikteki ülkelerde sorun yaratıyor. Bunun en son ve çarpıcı bir örneği bugünlerde İzmit’te yaşanıyor. Kent merkezinden geçen D-100 karayolunda, eski SEKA fabrikası önünde devam … Devamını oku

Dedegül Dağları’nın etrafında 5 gün

Mustafa Alp Dağıstanlı Kovada gölünde kıyamet kopuyordu. İlk işareti, hışımla esen rüzgar vermişti; kuzeyden karanlık bulutları sürüklüyordu. Çadırları kurmuş, ateş yakmak için etraftan odun toplamış ve kaplarımızı suyla doldurmuştuk. Cumartesi (12 Temmuz) sabahı 8 kişi İstanbul’dan üç arabayla yola çıkmış, 8 saatlik eğlenceli bir yolculukla önce Ereğli’ye varmıştık. İlk iş, Ereğli gölündeki adada biraz geç … Devamını oku

“İnşaatın başında mı bekleseydik”

Gökhan Tan Bodrum’un Turgutreis beldesinde gidenler belki fark etmiştir: Kent merkezinde, kayalara oyulmuş, çok eski uygarlıklara ait olduğu her halinden belli mezar, işlik gibi eserler var. Gidenler belki fark etmiştir diyorum çünkü orada yaşayanlar farkında değil. Akdeniz Üniversitesi Tarih ve Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fahri Işık’a göre, kayalara oyulan bu eserler “Dünyanın en … Devamını oku

Mezardaki cerrahlar

Bir ameliyatta kullanacağı aletleri hazırlarken, ertesi gün ameliyat olacak hasta geliyor yanına. Aletleri göstererek;
“Bunlarla mı ameliyat olacağım ben” diye soruyor.
O dönmede henüz uzmanlık eğitimi görmekte olan, Prof. Dr. Erdoğan Yalav
“Beğenmedin mi” karşılığını veriyor. Hasta,
“Ben bu aletlerin aynısını mezarlardan çıkartıyorum da, ondan şaşırdım” karşılığını veriyor.

Bugün 78 yaşındaki Erdoğan Yalav’ın, antik cerrahi aletleriyle tanışması 1955 yılındaki bu olayla gerçekleşiyor. “Köylü farkındaydı, nerden öğrenmişti bilmiyorum ama bizde, arkeoloji müzeleri çevresinde bile bu aletlerin ne olduğunu bilen yoktu” diyor deneyimli cerrah. Yalav’ın bu aletleri tanımasına, bir başka cerrah, 1907 yılında bu konudaki tek kaynağı kaleme alan John Stewart Milne, Surgıcal Instruments In Greek And Roman Tımes (Yunan ve Roma Devirlerinde Cerrahi Aletler) eseriyle yardımcı oluyor.

Prof. Dr. Erdoğan Yalav, o tarihten bugüne antik dünyanın kullandığı tıp aletlerini topluyor. Türkiye’nin bu konuda belki de en büyük ve özgün koleksiyonuna sahip. Kulak sondalarından, ilaç ölçeklerine, cerrahi aletlerden bakım setlerine yüzlerce buluntu var bu koleksiyonda. Yalav, Kültür Bakanlığı’na tarafından verilen koleksiyoner belgesine sahip. Eserlerin hepsi müze uzmanlarınca kayda alınıyor.

İşte bu özgün koleksiyon, ilk kez, Yalav’ın mensubu olduğu Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi’nin sanat galerisinde görücüye çıktı. “Tanrısal Gücün Elçileri: Antik Çağ’da Tıp Aletleri Sergisi”, Tunç Devri ve Roma Dönemi’ne ait 200’ün üzerinde eseri kapsıyor.

Sergi, İstanbul Nişantaşı’ndaki hastanenin sergi salonunda, pazar günü hariç 11:00-19:00 saatleri arasında, 30 Mayıs’a kadar görülebilir.

Sebu Akman-Haldun Ülkü