Sokak özür dilemiyor

Türkiye’nin, ABD’nin ve bir çok ülkenin gündemini zaman zaman meşgul eden “Ermeni soykırımı oldu mu olmadı mı?” veya “1915 olayları soykırım mı değil mi?” tartışmaları, bir grup aydının başlattığı “Özür diliyoruz” kampanyasıyla yeni bir boyut kazandı.

Soykırım var mı yok mu tartışmaları şimdi de “özür dilenmeli mi, dilenmemeli mi”, “özür dileyecek bir durum var mı” tartışmasına dönüştü. Gazete ve televizyonlarda tartışan ve özür dilenmesine karşı çıkan kanaat önderlerinden bir kısmı “acıyı paylaşmak başka özür dilemek başka” derken bazıları da konuyu “Asıl bizden özür dilenmesi gerekiyor” noktasına getirdi.

Biz de toplumda bu konunun nasıl algılandığını belirleyebilmek için mikrofonu sokağa tuttuk. İşte sonuçlar…

Özel bir atölye iş arıyor!


Fatih Belediyesi’nin spastik çocukları sosyal hayata katmak amacıyla yürüttüğü “Toplumsal bütünleşme projesi” kapsamında, çocuklara atölyede iş imkânı sunuluyor. 25 çocuğun yer aldığı ve üç gönüllü annenin yardımcı olduğu projede, çeşitli montaj, örgü işleri ve benzerleri engelli çocuklar tarafından gerçekleştiriliyor. El işçiliğine dayalı bu tür işler sayesinde çocuklar evden dışarı çıkma imkânı buluyor ve sosyal hayata adım atıyor. Projenin bir parçası olmaktan memnun olan çocukların tek şikâyeti ise kendilerine yeterince yeni iş verilmemesi. Çocuklara ev dışında kendilerini gösterebilecekleri bir ortam olduğunu fark ettirmeyi ve onların çalışabilecek, üretebilecek bireyler olduğunu göstermeyi amaçlayan proje, 1,5 yıldır devam ediyor. Projede gönüllü anne olarak çalışan Demet Öner, proje kapsamında alınan işlerin çocuklara yetersiz geldiğini, daha farklı alanlarda da çalışmak istediklerini anlatıyor. Çocukların her türlü el işini kolaylıkla yapabildiğini, fakat engelli oldukları için yeterli miktarda iş alamadıklarını dile getiren Öner, projenin belli kuralları olmadığını, herkesin gelip gönüllü anne olabileceğini ve gelen her annenin çocuklara farklı şeyler öğreterek farklı iş kollarını açabileceğini belirtiyor.

Abdi Akgül
Anıl Can Yalçınduran

“Olacaksak, Dakar’da birinci ve birinci olalım”

Kemal Merkit ve Kutlu Torunlar, motorsporlarının en zorlu yarışı olarak kabul edilen Dakar Rallisi’nde Türkiye’yi temsil edecek. Bu ralliye katılan tüm sporcuların ancak yüzde 40 kadarı yarışı tamamlayabiliyor. Merkit ve Torunlar 230 yarışmacının kayıt yaptırdığı motorsiklet kategorisinde mücadele verecek. Geçtiğimiz yıl güvenlik sorunları nedeniyle başlamasına bir gün kala iptal edilen ralli, bu yıl Fransa’dan Senegal’e uzanan klasik rotası dışına çıkarak Güney Amerika’ya alındı.

Kemal Merkit (49), parkur değişikliği her ne kadar mecburi olsa da, bilinen bir rota yerine bilinmeyende yarışmanın heyecanı arttırdığını söylüyor. Kutlu Torunlar (41), değişikliğin kendileri için avantaj sağlayabileceği görüşünde: “Üst düzeyde sporcular, ‘çölü okuma’ konusunda çok deneyimli; bir kum tepesinin arkasında ne olduğunu daha o tepeye gelmeden, şekline bakarak çözebiliyorlar. Oysa Güney Amerika’da bu avantajları yok. Dolayısıyla onlara yakın seviyede yarışabileceğiz.”

Öncelikli hedefleri, herbiri ortalama 700 kilometre süren etapları, ön sıralarda olmasa da sorunsuz tamamlayabilmek. Bu nedenle ilk etaplarda derece gözetmeksizin temkinli gidip, son etaplarda atağa kalkmayı planlıyorlar. Bu stratejinin ilerleyen etaplarda kendilerine derece şansı verebileceğini düşünüyorlar.

İkili, 3 Ocak 2009 start alacak ralli için geçmişe göre daha iddialı konuşuyor. 2007’deki son ralliye her iki sporcu da 450 cc kategorisinde yarışmış Kutlu Torunlar ikinci, Kemal Merkit dördüncü sırayı almıştı. Derece şansını arttırmak isteyen ikili, Güney Amerika’da farklı motor güçlerine sahip araçlarla yarışacak. Kutlu Torunlar bu değişikliğin nedenini “birbirlerinin önünü kesmemek”le açıklıyor: “Çünkü ikimiz de kendi kategorimizde zaten şampiyonluğa yakınız. Neden birinci ve ikinci olalım? Mümkünse bir ve bir olalım.”

Motorsikletler dışında 188 otomobil, 30 ATV, ve 82 kamyonun kendi kategorilerinde madalya şansı aradığı 9 bin 574 kilometrelik ralli Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te başlayacak. Ve 14 etap sonunda 18 Ocak’ta yine başlangoç noktasında sona erecek. Merkit ve Torunlar İstanbul’dan Buenos Aires’e 28 Aralık’ta haraket edecek.

Gökhan Tan – Can Aydın

İş çıkışında tiyatrocu

Bir derdiniz, anlatmak istediğiniz birşey oluyor. Aynı anlayışta olduğunuz insanlarla bunun üzerinden birşey üretip, sahnede paylaşmanın keşfi apayrı” diyor Zeynep Okan. 14 yıldır tiyatroyla uğraşıyor. Ancak mesleği farklı; 10 yıldır halkla ilişkiler uzmanlığı yapıyor. Sadece Okan değil, aynı sahneyi paylaştığı 10 arkadaşı da farklı meslek gruplarından. Mühendisler, pazarlama müdürleri, çevirmen ve öğretmenler var aralarında.

Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun, kendilerini “Çalışanlar Tiyatrosu” olarak isimlendiren bu 10 kişi, mezuniyetlerinin ardından da tiyatroya hiç ara vermedi. Grup bugünlerde kurgu ve metni kolektif çalışmalarının ürünü olan Biz, Siz, Onlar oyununu sergiliyor. Oyunlarını Boğazici Üniversitesi Tiyatrosu ve Talimhane Tiyatrosu’nda sergileyen Tiyatro Boğaziçi içinde bulunduğumuz günlerde Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde de sahneye çıkmanın hazırlıklarını yapıyor.

Haber:
Kamera:
Gökhan Tünay

CHP takiyye mi yapıyor?


Cumhuriyet Halk Partisi’nin, türban-çarşaf açılımı hız kaybetmeden sürüyor. Hem parti içinde hem de toplumun değişik kesimlerinde farklı tepkilerle yorumlanan bu açılımla ilgili sokaktaki insanları ne düşündüğünü sorduk. Kimisi iyi bulduğunu söyledi, kimisi takiyye yapıldığını anlattı. Uzun lafın kısası memnun olan da var olmayan da ama kesin sonucun ne olduğunu önümüzdeki Mart ayında yapılacak yerel seçimlerde göreceğimiz kesin.

Trafiğin canbazları: Motorlu kuryeler

Kuryeler İstanbul trafiğinde 20’nci yıllarını devirdi.. İş dünyasının yükünü taşıyan motorlu kurye hizmetleri, trafik problemi nedeniyle şehrin vazgeçilmez iş kollarından biri haline geldi.

İki teker üzerinde bir adresten diğerine giderken zamanla yarışan kuryeler, yaşama gidonlarıyla tutunuyorlar. Onların en büyük problemi hayatlarının sürekli risk altında olması. Bu büyük riske karşılık çoğu herhangi bir sosyal güvenceye de sahip değil.

Diğer yandan kuryelerle otomobil sürücüleri arasında da sürekli bir gerilim yaşanıyor. Onlar trafikteki sürücülerden şikâyet ederken araç sürücüleri de kuryelerin gereğinden fazla risk aldıklarını ve kuralları hiçe saydıklarını dile getiriyorlar.

Samur kürk olsa…

Bir yanda 13 milyar dolara ulaşan büyük bir kürk endüstrisi bir yanda da derileri yüzünden öldürülen hayvanlar. Hayvan hakları savunucuları da tıpkı kürk üreticileri gibi, tüketiciyi, karşı tarafın haksızlığı konusunda ikna etmeye çalışıyor.

Türkiye’de kürk karşıtı mücadelenin en etkili oluşumu olan Kürke Hayır Platformu 2003 yılından beri tüketiciyi bilinçlendirme kampanyaları düzenliyor. Kampanyalarında kullanacakları sloganı belirlemek için bir yarışma düzenleyen KHP’nin kürk konusundaki tavrı çok net: Cinsi ya da katlediliş biçimi ne olursa olsun hiçbir hayvan kürkü yüzünden öldürülmemeli.

Öte yandan üreticileri, kürkün bir ihtiyaç olduğunu tavuk üretmekle ve tilki üretmek arasında bir fark olmadığı iddiasında.

Son yıllarda sürekli büyüyen kürk sektörü, tüketicileri ikna konusunda kürk üreticilerinin daha başarılı olduğunu gösteriyor. Bu durum kürk karşıtlarının durumu tersine çevirmek için yeni açılımlara ihtiyacı olduğu gösteriyor.

Haber ve kamera:
Mehmet Filoğlu Efecan Kağanoğuzbeyoğlu

Çocuklar santralistanbul’da günlerini kutladı

20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü İstanbul Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi koordinasyonunda Santral İstanbul’da yapılan etkinlikler ile kutlandı. Eyüp İlçesi’ndeki çeşitli ilköğretim okullarından gelen 250 öğrencinin katıldığı kutlamalarda Resim, T-Shirt boyama, oyun ve kolaj gibi çeşitli atölye çalışmalarıyla çocukların bu günün anlamını kavramaları, kollektif bir bilinç sahibi olmaları ve eğlenirken öğrenmeleri sağlandı. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Dolapdere, Kuştepe ve Santralİstanbul kampüsleri çevresindeki semtlerde düzenli çalışmalar yapan Çocuk Çalışmaları Birimi kutlamaları gelenekselleştirmeyi planlıyor.


İstanbul Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi
Santralİstanbul
Kazim Karabekir Cad. No:1 34060 Eyüp / İstanbul
Tel: (212) 311 75 67 Faks: (212) 311 78 03

Haber: Mert Çimen
Kamera: Emre Sayacan

Spinoza Bilgi’deydi…

İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile üniversitenin Spinoza Çalışmaları Çevresi grubu tarafından düzenlenen “Spinoza Günleri” başlıklı konferans geçtiğimiz hafta yapıldı. Türkçe’ye Cema Bali Akal ve Reyda Ergün tarafından yeni çevrilmiş olan Spinoza’nın, Teolojik-Politik inceleme kitabının geniş kitlelere tanıtılması amaçlanan konferansta Spinoza’nın felsefesi tartışıldı. Üniversitenin Dolapdere Kampusu’nda 14-15 Kasım tarihleri arasında yapılan konferansta Benedictus de Spinoza’nın, Tractatus Theologico-Politicus (TTP) isimli eserinde ortaya koyduğu temel konuların günümüzün başat sorunlarını da tanımladığı belirtildi.

Cezaevlerindeki tecrit sorunu masaya yatırıldı

Sivil toplum kuruluşları, insan hakları savunucuları ve demokratik kitle örgütleri tarafından düzenlenen Türkiye Hapishaneleri’nde Tecrit Gerçeği adlı sempozyum İstanbul Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampusü’nde 16 Kasım Pazar günü yapıldı. Sempozyumda tecridin tıbbi, psikolojik ve hukuki boyutu ele alınırken hekimler de tecridin insan sağlığı üzerinde yarattığı tahribata ilişkin yaptıkları araştırmalardan örnekler verdi.

Dünya Hekimler Örgütünün de davetlileri arasında olduğu sempozyum İnsan Hakları Derneği, Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Birliği (TUYAB), Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (TAYAD), Tutuklu Aileleri ile Dayanışma Derneği (TUAD), Toplum ve Hukuk Araştırmalar Vakfı (TOHAV) ve Türkiye İnsan hakları Vakfı (TİHV) tarafından düzenlendi. Daha önce tecrit sorunun yaygın olarak yaşandığı F tipi cezaevinde kalmış tutuklu ve hükümlüler ile tutuklu yakınlarının yoğun ilgi gösterdiği sempozyumda işkence görmüş ve bu yüzden sakat kalmış kişiler de sorunun çözümünü talep etti. Devlet yetkililerin, tecridi sadece siyasi tutukluların sorunuymuş gibi yansıtmaya çalıştığı belirtilen sempozyumda, tecridin sadece tutuklu ve hükümlüleri değil, insanlığı ilgilendiren bir sorun olduğu vurgulandı. Sempozyumda tecridin tıbbı, psikolojik etkileri doktor Şükran Erençin ve Veysi Ülgen tarafından bilimsel araştırmalarla desteklenerek anlatıldı.

Sempozyumda İnsan Hakları Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Efe, tecrit uygulamasının yaygın olarak yaşandığı F tipi cezaevlerinin açılmasına 8 yıl önce karşı çıktıklarını ve tecrit uygulamasının kaldırılması için hala çabaladıklarını söyledi. Tecritin insanın kişilik haklarına aykırı ve sessiz bir ölüm olduğunu ifade eden Efe, tecritteki insanların her gün işkencelere maruz kaldıklarını da sözlerine ekledi.TAYAD temsilcisi Süleyman Acar konuşmasında hükümetin cezaevlerindeki tecritten ve işkenceden ölen tutuklulardan hiçbir rahatsızlık duymadıklarını belirterek, bu ölümlerin yetkilileri memnun ettiğini öne sürdü. Yeni F tipi cezaevlerinin yapıldığın da vurgulayan Acar hükümetin tecridin kaldırılmasına yönelik bir adım atmayacağını da söyledi.