Elektrik ihtiyacı nasıl karşılanıyor, faturalar neden artıyor?

20’nci yüzyılın başlarından itibaren hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelen elektrik bugün değişik yöntemlerle üretiliyor ve ulusal dağıtım sistemi aracılığıyla evlerimize kadar geliyor.

Uzmanların değerlendirmelerine göre Türkiye, dışa bağımlı kaynaklar nedeniyle elektriğini pahalı üretiyor ve artan enerji ihtiyacı nedeniyle önümüzdeki yıllarda ülkemizde elektrik sıkıntısı yaşanma ihtimali yüksek. Bu durumu aşmak için ortay atılan iki görüş var. Birincisi nükleer santraller kurarak enerji üretimini artırmak ve maliyeti düşürmek, ikincisi ise yatırım ve üretim maliyetleri daha düşük olan yenilenebilir kaynaklara yönelmek.

Hükümet ve Enerji Bakanlığı yenilenebilir kaynaklarla artan ihtiyacı karşılamanın mümkün olmadığını söyleyerek nükleer santrallere yönelse de bazı uzmanlar nükleer enerjiyle üretilen elektriğin normalin bir kaç katı maliyetle tüketiciye ulaşacağını ve ayrıca Türkiye’nin ileriki yıllarda nükleer enerjinin yaratacağı kirliliğin maliyetiyle başbaşa kalacağını ileri sürüyor.

Bu tartışma devam ederken her gün yaşadığımız gerçek ise elektrik faturalarımızın sürekli yükselmesi. HaberVsXtra ekibi sizin için elektrik dosyasını açtı ve konuyu tüm yönleriyle araştırdı.

 

Enerjiyi tüketirken kaynağını sorun

Otuza yakın Avrupa ülkesinde eşzamanlı olarak düzenlenen Enerji Haftası etkinlikleri 11 Nisan Pazartesi günü Santralistanbul’da başladı. 2005’ten bu yana düzenlenen etkinliğin amacının alternatif enerji kaynaklarını tanıtmak olduğunu belirten Santralistanbul Eğitim Birimi’nden Burcu Özkan, bu yıl ilk kez Santralistanbul’un girişimi sayesinde Türkiye’nin bu etkinliğe dahil olduğunu söylüyor. Santralistanbul’un enerji temalı bir kuruluş olduğuna dikkat çıken Özkan … Devamını oku

‘Halk nükleer santral istemiyor’

Japonya’da meydana gelen deprem sonrası hasar gören Fukuşima Nükleer Santrali’nin radyasyon yaymasının ardından, hükümetin Mersin-Akkuyu’da ve Sinop’ta yapmayı planladığı nükleer santralleri istemeyen nükleer karşıtları bugün İstanbul’da Galatasaray Lisesi’nin önündeydi. Eylem yalnız İstanbul’da değil, aynı anda Mersin ve İzmir’de de başladı. Küresel Eylem Grubu, Yeşiller Partisi ve Greenpeace Akdeniz’in öncülüğünde yapılan eyleme yaklaşık iki bin kişi … Devamını oku

Karadeniz’in isyanı TEMA’ya

Yaşamı yok eden enerji politikalarına karşı yaptıkları eylemlerle adını duyuran Karadeniz İsyandadır Platformu, bugün İstanbul’da yaptığı basın açıklamasında Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma (TEMA) Vakfı’nı hedef aldı. TEMA’nın Mütevelli Heyeti’nde, Türkiye’nin önemli sanayicilerinin bulunduğunu belirten platform, bu kurumun yaptığı kampanyaların göz boyamaktan ibaret olduğunu ve doğa için mücadele eden gönüllüleri pasifleştirdiğini iddia … Devamını oku

Loç Vadisi 22 gündür İstanbul’da

Bugün, Loç Vadisi direnişçilerinin İstanbul’daki 22. günüydü. Fındıklı’daki Orya Enerji’nin önünde. Sarı yağmurluklar, sarı yazmalar, pankartlar arasına daldım, ne oluyor ne bitiyor bir de direnişçilerin ağzından dinleyeyim dedim. Aralarına birini daha katmış olmanın aydınlığı geldi yüzlerine, sarılıp aralarına alıverdiler. “Nasıl başladı bütün bunlar?” dedim. Köyün yaş almış olanlarından Şerife Horma başladı anlatmaya: “Biz her gün … Devamını oku

‘Halkın katılımı’na tek engel: Halk

Yusuf Yavuz Çevre ve Orman Bakanlığı’nın davetiyle, Bartın’da kurulması planlanan termik santral için dün düzenlenen ikinci “halkın katılım toplantısı” da, “halkın katılımı” nedeniyle gerçekleşemedi. 24 Kasım sabahı düzenlenen ilk toplantı da, termik santrallere karşı kurulan Bartın Platformu üyelerinin protestosu nedeniyle yarım kalmıştı. Batı Karadeniz A.Ş.’nin Bartın il merkezi ve Amasra ilçesi sınırları içerisinde kurmak istediği … Devamını oku

2010’dan dileğim Hasankeyf

Baraj projesinin gündeme geldiği 1997’den bugüne Hasankeyf’le yatıp kalkıyoruz. Gelgelim Dicle nehri üzerine yapılmak istenen bu anlamsız projeye karşı giderek yükselen sesler, açılan davalar, Hasankeyf’i dünya üzerinde daha bilinir kılmaktan başka bir işe yaramıyor. Şimdilik.

Çevre kuruluşları, geçen geride kalan 15 yıllık dönemde Ilısu Barajı’nın ilerlemesini iki kez durdurmayı başardı. Baraj için gerekli krediyi sağlayacak Alman, Avusturya ve İsviçre kuruluşları, devletin “kültürel varlıkların korunması için gereken önlemleri aldığına, yaşam alanlarını yitirecek halkın mağdur olmayacağına, barajdan etkilenecek doğayı koruduğuna” ikna olmadı. Bunun için belirlenmiş 153 maddelik şartnamenin karşılanmadığını gördü. Şaşırtıcı değildi. Çünkü yukarıda sayılan şeylerin yapılıp yapılmadığına dair denetleme görevi, inşaat yüklenen müteahhit firmaya (Nurol İnşaatve ortakları) verilmişti.

Oysa Türkiye, 15 yıldır “eline yapışan” bu projeyi, kapı kapı dolaşmak yerine, kendi imkânlarıyla yapabilirdi. Neden yapmadı?

Gazeteci Metin Münir’in aktardığı bilgilere göre Çevre ve Orman Bakanlığı, barajı ihale açmadan yaptırabilmek için dış krediye yönelmiş ve bunun için Danıştay’dan karar çıkarmıştı. Nitekim Bakan Veysel Eroğlu’nun özel gayretiyle iş, Avusturyalı bir şirkete ve yukarıda ismi geçen Türk müteahhide verilmişti.

Temeli 5 Ağustos 2006’da atılan Ilusu Barajı’nın tarihi, bir projenin kaldıramayacağı kadar usulsüzlük, beceriksizlik ve “ben yaparsam olur” ile dolu. Hikâye uzun; ayrıntıları Metin Münir’in 19-22 Ağustos 2009’da Milliyetgazetesinde yer alan dört yazısından öğrenebilirsiniz.

Ancak son günlerde kamuoyuna yansıyan ve bu yazının da konusu olan gelişmelerden anlaşılacağı gibi işin “ben yaparsam olur” kısmında bir takım değişiklikler var. Artık Türkiye, -inşaat şirketlerinin baskısına rağmen- dünyaya kabul ettiremediği projeyi, “kendi öz kaynaklarıyla” yapmaya çalışıyor. Çevre ve Orman Bakanlığı, barajın ilerlemesi yönünde ilk güçlüğü açmış ve 1,2 milyar avroluk ilk krediyi sağlamış bulunuyor.

İşte çevre ve sosyal sorumluluk projeleriyle ön plana çıkan, Türkiye’nin en büyük guruplarına bağlı Akbankve GarantiBankasıda bu nedenle eleştiriliyor. Çünkü Hazine, baraj yapımı için kaynak talebiyle gelen DSİ’ye krediyi, bu iki bankadan sağladı. İsmi çok anılmayan ama diğer ikisine kıyasla daha çok kaynak aktardığı söylenen Halk Bankası da var.

Akbank ve Garanti, Alman, Avusturyalı ve İsviçreli finans kuruluşlarının işin içinde olduğu günlerden beri projenin finans kanadında -Türkiye adına- yer alıyor. Taahhüt edilen şeylerin yerine getirilmediğini gören yabancı yatırımcılar projeden çekildi. Ama Akbank ve Garanti çekilemiyor. Görünen o ki, bu iki özel bankanın hiçbir söz söylemediği bir ortamda devlete ait Halk Bankası’nın boynu da kıldan ince.

İşin iki özel bankaya kaldığının belli olduğu günlerde, ismini vermek istemeyen Garanti üst düzey yetkilileri “Söz verdik, dönemeyiz” diyordu. Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer’in bugün gazetelerde yer alan açıklamalarına bakılırsa Akbank da Ilusu’dan rahatsız. “Bankalar Hazine’ye kredi verirken, projenin içeriğine bakıp çevreye etkisini ölçemezler” diyor Dinçer, “Bu açıdan bakıldığında Ilusu son örnektir” diye devam ediyor.

Peki parayı verenin bakmadığına, parayı isteyen Hazine bakıyor mu?

Resim çok net: Yabancı yatırımcı “çevreye zarar veriyorsun, bölge halkını zor durumda bırakıyorsun” diyebilme hürriyetine sahip. Yıllarca uğraşarak oluşturduğu “çevreye duyarlı, sosyal sorumluluk projelerine açık” imajını bu projeye destek vererek komik duruma düşüren iki özel Türk bankası, bu özgürlüğe sahip değil.

10 bin yıllık “masal kent” Hasankeyf, bu “özgürlük ortamı”nda suya gömülüyor.

İlişikteki, Doğa Derneğitarafından yapılan video, “eli kolu bağlı” Garanti Bankası’nın, 2010 başında gösterime soktuğu reklamın Hasankeyf uyarlaması. Bir özel şirketin, hele de özel sektörün en büyük bankasının, imajını yine kendi reklamıyla küçülten bu uyarlama karşısında yargı yoluna başvurması da beklenebilir. Tabii anlatılan gerçeği göremeyecek kadar esaret altındaysa…

Gökhan Tan