Hasankeyf ve ‘kültürel kanalizasyon’

İnşası yıllar boyunca tartışılmasına rağmen yapımı önlenemeyen ve Yukarı Mezopotamya’da günümüze ulaşan tek Ortaçağ kenti Hasankeyf‘i sular altında bırakan Ilısu Barajı, HaberVesaire Soruyor programında tartışıldı.

Magma Dergisi Yayın Yönetmeni Özcan Yüksek, Hasankeyf Koordinasyonu üyesi Yönetmen Ali Ergül ve Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Yiğit Ozar, Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi ekranı RGB‘de yayınlanan programda HaberVs muhabirlerinin sorularını yanıtladı.

Gerek uzun yıllar yayın yönetmenliğini yaptığı Atlas dergisinde, gerekse Magma dergisinde Hasankeyf’in sesini duyurmak için çabalayan Özcan Yüksek, Ilusu Barajı’nın, Türkiye’de üretilen elektriğin yüzde 1,5’unu karşılama kapasitesi olduğunu, buna karşılık neden olduğu kayıpların ölçülemeyecek kadar büyük olduğunu dile getirdi:

“Hasankeyf’in başına gelenleri tek başına düşünmemeliyiz. Fırat Nehri kıyısındaki Zeugma gibi antik yerleşmeleri de sualtında bırakan Birecik Barajı’nın inşasıyla bir uygarlık kıyımı/kırımı yaşamıştık. Bundan hiç ders almamışız gibi Dicle Nehri‘ni ve Hasankeyf‘i kaybettik. Fırat ve Dicle kutsal kitaplarda bile adı geçen, yazının bulunduğu, uygarlığın ilk ortaya çıktığı, yazının bulunduğu coğrafyayı sınırlayan nehirler ve bu nedenle insanlık tarihi için çok önemli.”

“Kültürel kanalizasyon”

Özcan Yüksek, baraj tartışmalarının gündemde olduğu 2005 yılında Atlas dergisinin İstanbul’dan Batman’a kaldırdığı “Hasankeyf’e Sadakat” treniyle ilgili bir anektodu aktardı:

“Hasankeyf’in imamı, ‘Siz olmadan gençler beni dinlemez’ diyerek etkinliğimize katılmak ve bir konuşmak yapmak istedi. İmam bu konuşmada doğrudan ‘baraj yapılmasın’ demedi. Ama barajın yapılmaması gerektiğine dair görüşlerini masallarla anlattı. Masal, bir şeyi dikte etmeden anlatma yöntemidir. Onun ne dediğini anlarsınız ve ondan ders alırsınız. Size bir şey dayatılmaz. Ben hayatımda, adeta kırlangıç fırtınasına benzeyen, bu kadar arka arkaya ve yoğun masala şahit olmamıştım. Şunu anladım: O coğrafyanın kültüründe bir şeyi dayatmama fikri çok kıymetli. Masallara yansıyan bu anlayışa, daha sonra yöredeki başka yerleşmelerde, örneğin İdlib’de de rastladım. Fakat ne masallarımız, ne entelektüel düşüncemiz ne de siyasi görüşlerimiz Hasankeyf’i kurtaramadı. Bir nehir, göz göre göre bir kanala dönüştü. Ben bunu kültürel bir kanalizasyon olarak yorumluyorum.”

Ilusu Barajı’nda su tutma süreci sonrasında Hasankeyf’in görünümü, (Mayıs 2020). Baraj göletinde biriken atıklar da kolaylıkla seçilebiliyor.

Gölete akıtılan atıklar

Özcan Yüksek’in kurduğu metafor, Ali Ergül tarafından şöyle cevaplandı: “Özcan Yüksek kültürel bir kanalizasyondan bahsetti ancak baraj gölü şu anda biyolojik bir kanalizasyon olarak kullanılıyor. Beş büyük kentin [Batman, Diyarbakır, Siirt, Şırnak ve Mardin] atık suları oraya döküldü ve biyolojik bir arıtma da söz konusu değil. [Sadece katı arıtmaya tabi tutulan bu atıklar Dicle’nin Batman Çayı, Botan Çayı gibi kollarıyla baraj göletinde toplanıyor].”

“Yıkımla ilgili düşüncelerimiz daha naifti; endemik türleri, canlıların yok olacağını düşünüyorduk. Ama baraj göletinde çöp yığınlarının olabileceğini tahmin etmiyorduk.  Yöre insanı suyla ilişkisini koparmamak için nehir kıyısına çadırlar kurarak yaşamaya çalışıyor. Tarihi Hasankeyf suyun yarattığı bir medeniyetti. Ancak Hasankeyf yakınlarında kurulan yeni yerleşmenin [Yeni Hasankeyf] içme suyu yok. Yok edebildikleri bütün alanları yok ettiler. Dicle Vadisi’ni kaybettik.”

“Kalkınma politikası, korumayla ilgili yasaların üstüne çıkıyor”

Arkeolog Yiğit Ozar, Hasankeyf’in sular altında bırakılmasını “Türkiye’de başta anayasa ve yasalar ‘devlet kültür ve tabiat varlıklarını korumakla yükümlüdür‘ der. Ancak bu yasalar ve korumaya yönelik uluslarası sözleşmeler kalkınma, ekonomi ve güvenlik politikaları devreye sokularak her zaman esnetiliyor. Hasankeyf bunun örneklerinden biri. Hasankeyf’in elbette 12 bin yıllık bir geçmişi var. Ancak Yukarı Mezopotamya’da Ortaçağ’dan günümüze bütünlüklü olarak kalabilmiş yegâne yerleşimdi. Dicle Vadisi’yle ve doğayla kurduğu ilişkisiyle çok önemli bir yerleşimdi. Ama bütün bu özgün ilişkiler ve içinde yaşayan çok kültürlü topluluklara rağmen, kalkınma politikası söz konusu olduğunda tüm bunlar bertaraf edilebiliyor ” sözleriyle yorumladı.

“Bölgede kazı yapan meslektaşlarımız Hasankeyf‘in sadece yüzde 10’unun araştırılabildiğini söylüyor. Bu nedenle sular altında kalan kültür varlığının geçmiş için tam olarak ne ifade ettiğini bilemiyoruz. Arkeolojik alanlar, pek çok veri, su tutulan bölgelerin altında ya da moloz biriktirilen yerlerin altında kaldı. Bilim insanların erişemeyeceği koşullarda zaman içinde yok olup gidecekler. Bu bilgileri asla öğrenemeyeceğiz. Hasankeyf’in sular altında kalması bilimsel olarak çok büyük bir kayıp.”

Programın tamamını sayfadaki videoda izleyebilirsiniz.

Bir, Bilgi Üniversitesi Medya Bölümü Communication-Lab (C-Lab) projesi olan HaberVesaire Soruyor 2019-2020 döneminde HaberVesaire muhabirleri Ecem Albayrak, Şevval Yıldırım, Alperen Yılmaz ve Dila Özdoğan tarafından hazırlandı, sunuldu ve İletişim Fakültesi RGB stüdyosundan yayınlandı.

2010’dan dileğim Hasankeyf

Baraj projesinin gündeme geldiği 1997’den bugüne Hasankeyf’le yatıp kalkıyoruz. Gelgelim Dicle nehri üzerine yapılmak istenen bu anlamsız projeye karşı giderek yükselen sesler, açılan davalar, Hasankeyf’i dünya üzerinde daha bilinir kılmaktan başka bir işe yaramıyor. Şimdilik.

Çevre kuruluşları, geçen geride kalan 15 yıllık dönemde Ilısu Barajı’nın ilerlemesini iki kez durdurmayı başardı. Baraj için gerekli krediyi sağlayacak Alman, Avusturya ve İsviçre kuruluşları, devletin “kültürel varlıkların korunması için gereken önlemleri aldığına, yaşam alanlarını yitirecek halkın mağdur olmayacağına, barajdan etkilenecek doğayı koruduğuna” ikna olmadı. Bunun için belirlenmiş 153 maddelik şartnamenin karşılanmadığını gördü. Şaşırtıcı değildi. Çünkü yukarıda sayılan şeylerin yapılıp yapılmadığına dair denetleme görevi, inşaat yüklenen müteahhit firmaya (Nurol İnşaatve ortakları) verilmişti.

Oysa Türkiye, 15 yıldır “eline yapışan” bu projeyi, kapı kapı dolaşmak yerine, kendi imkânlarıyla yapabilirdi. Neden yapmadı?

Gazeteci Metin Münir’in aktardığı bilgilere göre Çevre ve Orman Bakanlığı, barajı ihale açmadan yaptırabilmek için dış krediye yönelmiş ve bunun için Danıştay’dan karar çıkarmıştı. Nitekim Bakan Veysel Eroğlu’nun özel gayretiyle iş, Avusturyalı bir şirkete ve yukarıda ismi geçen Türk müteahhide verilmişti.

Temeli 5 Ağustos 2006’da atılan Ilusu Barajı’nın tarihi, bir projenin kaldıramayacağı kadar usulsüzlük, beceriksizlik ve “ben yaparsam olur” ile dolu. Hikâye uzun; ayrıntıları Metin Münir’in 19-22 Ağustos 2009’da Milliyetgazetesinde yer alan dört yazısından öğrenebilirsiniz.

Ancak son günlerde kamuoyuna yansıyan ve bu yazının da konusu olan gelişmelerden anlaşılacağı gibi işin “ben yaparsam olur” kısmında bir takım değişiklikler var. Artık Türkiye, -inşaat şirketlerinin baskısına rağmen- dünyaya kabul ettiremediği projeyi, “kendi öz kaynaklarıyla” yapmaya çalışıyor. Çevre ve Orman Bakanlığı, barajın ilerlemesi yönünde ilk güçlüğü açmış ve 1,2 milyar avroluk ilk krediyi sağlamış bulunuyor.

İşte çevre ve sosyal sorumluluk projeleriyle ön plana çıkan, Türkiye’nin en büyük guruplarına bağlı Akbankve GarantiBankasıda bu nedenle eleştiriliyor. Çünkü Hazine, baraj yapımı için kaynak talebiyle gelen DSİ’ye krediyi, bu iki bankadan sağladı. İsmi çok anılmayan ama diğer ikisine kıyasla daha çok kaynak aktardığı söylenen Halk Bankası da var.

Akbank ve Garanti, Alman, Avusturyalı ve İsviçreli finans kuruluşlarının işin içinde olduğu günlerden beri projenin finans kanadında -Türkiye adına- yer alıyor. Taahhüt edilen şeylerin yerine getirilmediğini gören yabancı yatırımcılar projeden çekildi. Ama Akbank ve Garanti çekilemiyor. Görünen o ki, bu iki özel bankanın hiçbir söz söylemediği bir ortamda devlete ait Halk Bankası’nın boynu da kıldan ince.

İşin iki özel bankaya kaldığının belli olduğu günlerde, ismini vermek istemeyen Garanti üst düzey yetkilileri “Söz verdik, dönemeyiz” diyordu. Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer’in bugün gazetelerde yer alan açıklamalarına bakılırsa Akbank da Ilusu’dan rahatsız. “Bankalar Hazine’ye kredi verirken, projenin içeriğine bakıp çevreye etkisini ölçemezler” diyor Dinçer, “Bu açıdan bakıldığında Ilusu son örnektir” diye devam ediyor.

Peki parayı verenin bakmadığına, parayı isteyen Hazine bakıyor mu?

Resim çok net: Yabancı yatırımcı “çevreye zarar veriyorsun, bölge halkını zor durumda bırakıyorsun” diyebilme hürriyetine sahip. Yıllarca uğraşarak oluşturduğu “çevreye duyarlı, sosyal sorumluluk projelerine açık” imajını bu projeye destek vererek komik duruma düşüren iki özel Türk bankası, bu özgürlüğe sahip değil.

10 bin yıllık “masal kent” Hasankeyf, bu “özgürlük ortamı”nda suya gömülüyor.

İlişikteki, Doğa Derneğitarafından yapılan video, “eli kolu bağlı” Garanti Bankası’nın, 2010 başında gösterime soktuğu reklamın Hasankeyf uyarlaması. Bir özel şirketin, hele de özel sektörün en büyük bankasının, imajını yine kendi reklamıyla küçülten bu uyarlama karşısında yargı yoluna başvurması da beklenebilir. Tabii anlatılan gerçeği göremeyecek kadar esaret altındaysa…

Gökhan Tan

 

Mahkeme var, savcı var, sanık yok

Türkiye’den 3 ayrı baraj projesinin de ele alındığı İstanbul Su Mahkemesi geçen hafta sonu bitti. Türkiye’den Hasankeyf, Yusufeli ve Munzur Vadisi ile ilgili dosyaların ele alındığı mahkemenin jürisi kararında, Türkiye hükümetinden çevreyle ilgili ulusal ve uluslararası sözleşmeler ve mevzuatlardaki yükümlülüklerini yerine getirmesini istedi. Suya erişimdeki güçlüklerin artmasına katkıda bulunan ülkelerin ve siyasetçilerin yargılandığı mahkemede suçlananlar, … Devamını oku

Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşları…

Sivil toplum kuruluşları (STK), suyun ticarîleştirlmesinin önünü açtığını iddia ettikleri 5. Dünya Su Forumu öncesinde, uluslararası bir vicdan mahkemesi kurarak suya erişimdeki güçlüklerin artmasına katkıda bulunan ülkeleri ve siyasetçileri gıyaplarında yargılayacak. 10 – 14 Mart tarihleri arasında Tophane’deki eski tütün deposu binasında yapılacak 3’ü Türkiye’den 7 kişilik bir jürinin bulunacağı mahkemede Türkiye, Brezilya ve Meksika … Devamını oku