Gündeme geldiği günlerden bu yana her yönüyle tartışılan Sulukule Kentsel Dönüşüm Projesi’nde bir garabet daha yaşandı. Tarihi yarımadadaki kültür mirasını korumakla yükümlü Fatih Belediyesi, arkeolojik araştırmanın devam ettiği proje alanında, ilk konutun temelini atarak inşaatı başlattı.
Sulukule’de İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin yürüttüğü bilimsel araştırma 22 Mart’ta başlamıştı. Yasal zorunluluk gereği alanda bu çalışmayı yürütmesi gereken müze, henüz kazının planlaması aşamasında, projeyi yürüten kurumlar tarafından baskı görmeye başlamıştı. Çünkü proje sahipleri, alanın bölüm bölüm çalışılmasını arzu ediyor ve müzenin, kazısını bitirdiği alanlarda ivedilikle inşaata başlamak istiyordu.
Ancak arkeoloji bilimi, proje sahiplerinin dileğine karşı çıkıyordu. Çünkü bir alanın bilimsel amaçla kazılıyor olması, bütünlük gerektiriyordu. Toprağın altından hangi derinlikte ne çıkacağı belli değildi. Kazının bittiği var sayılan bir alanın, yakındaki alanlarda buluntular çıkmasıyla tekrar araştırılması, gerekirse daha derine inilmesi gerekebilirdi.
Kazının nerede, ne kadar devam edeceğine karar veren kurum ise araştırmayı yürüten Arkeoloji Müzeleri değil, alandan sorumlu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, kentsel dönüşüm alanları için kurulan özel ismiyle Yenileme Kurulu’ydu. Müze, kazı sonuçlarını bu kurula iletiyor, kurul söz konusu alanla ilgili kararını veriyordu.
Bu uzunca açıklamadan sonra bugün arkeolojik araştırmanın tamamlandığı var sayılarak Fatih Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından inşaat başlatılan alanla ilgili nasıl bir karar alınmış olduğunu beklemeliyiz? Yenileme Kurulu, müzenin gönderdiği sonuçları değerlendirerek proje yürütücülerine “burada bilimsel çalışma sona erdi, inşaata başlayabilirsiniz” demiş olmalıydı, değil mi?
Ama Yenileme Kurulu, böyle bir karar almadı.
Ya alandaki kültürel mirası korumakla yükümlü Fatih Belediyesi, nasıl olup da inşaata başladı?
Mustafa Demir: “Sulukule'de kazı yapmak zulüm”
Belediye Başkanı Mustafa Demir gün boyunca gerek kürsüden, gerek basın mensuplarıyla yaptığı konuşmalarda, Sulukule’de her şeyin yasal sürece uygun yürüdüğünün altını çizdi. Bununla da kalmadı. “Dünyanın hiçbir yerinde imar projeleri, tarihi kalıntılar nedeniyle iptal edilmez” dedi. Kendini tutamadı, arkeologların insan gücüyle kazdıkları açmaları göstererek “Bakın, inilebilecek en alt seviyeye indik. Buradan bir şey çıkma ihtimali sıfır! Burada kazı yapmak, zulümden başka bir şey değil.”
Gelgelelim başkan, şanssız bir günündeydi. Çünkü bu açıklamaları yaptığı noktanın birkaç metre uzağında, hem de temeli atılan inşaatın hemen arkasında, sözlerini çürüten en canlı kanıt bulunuyordu. Bunlar, Sulukule’ye ismini veren tarihi su ishale hattının kalıntılarıydı. İlk bakışta göze çarpmıyordu. Çünkü önüne, görünmesini engelleyen kalıp demirleri yerleştirilmişti.
HaberVs muhabirleri Mert Oynargül ve Görkem Keser’in görüntülerini kaydettiği bu kalıntıları uzmanlara gösterdik. Ve olasılıkla 18. yüzyılın ortasına tarihlenen Osmanlı künkleri olduğunu öğrendik.
Mustafa Demir yine bugün “Dünyada ilk kez moloz atımını bile arkeologlar eşliğinde yaptık” diyordu. Birden fazla yanlışı bir arada bulundurmayı başaran bu kısacık açıklama bile, arkeolojik eserlerin neden böyle bir muamele gördüğünü anlamak için yeterli. Görünen o ki, Osmanlı 18. yüzyıl eserleri, moloz muamelesi bile görmüyordu. Kaldı ki Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi, 13 Ocak’ta (yani henüz bilimsel kazı başlamamışken) yaptığı basın açıklamasında, çok miktarda arkeolojik buluntu içeren hafriyatın, iş makineleri tarafından temizlendiğini duyurmuştu.
Sorun elbette sadece demir kalıplarla gizlenmeye çalışılan Osmanlı künkleri değil. Baskı altında devam eden bilimsel araştırmanın başlangıç evresinde bile, Helenistikve Romadönemlerine tarihlenen buluntulara ulaşıldı. Belediye Başkanı, Sulukule’de ayağını bastığı yere baksa, “hiç yok” diye iddia ettiği çanak çömlek parçalarını kolaylıkla görebilir.
Bugünkü Sulukule’yi de içine alan Lykos Vadisi’ndeki tarihi eserleri araştıran ve arkeolojik sit ilan edilmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığı‘na başvuran Sanat Tarihçisi Derya Nüket Özer, bu türde bir alana nasıl yaklaşılması gerektiğini şu sözlerle anlatıyor: “Sulukule’de Helenistik buluntulara rastlanması çok çarpıcı. Ama arkeoloji sürprizlere hazırlıklı olmak demektir. Çünkü arkeolojik alanda bildiklerinizin ötesinde bilmediklerinizi, tahmin etmediklerinizi beklemek durumundasınızdır.”
Bildiğim kadarıyla Mustafa Demir diş hekimi. Bugün üzerine beton döktüğü ve yürüdüğü alandaki arkeolojik eseri bilmesi, tanıması beklenmeyebilir. Ama en azından sorup öğrenebilir, saygı gösterebilir. Çünkü sekiz yıldır ayağının altındaki “molozlarla” dünyanın merkezi olmuş bir ilçenin belediye başkanlığını yürütüyor.