David Kohen

Çekim için ses kontrolü yapıyoruz. O, daha biz söylemeden ne yaptığımızı fark ediyor ve mikrofona konuşmaya başlıyor. Sesi, kameranın üzerindeki “volume metre”de son derece gür ve net şekilde beliriyor.

“Sesiniz çok iyi” diyorum.
“Benim sesim yaşıma uygun değil” diye cevaplıyor, “telefonda benle konuşanlar karşılaşınca çok şaşırıyor. Çünkü olduğumdan çok daha genç olduğumu sanıyorlar.”

1924 doğumlu. 60 yıllık sigortacı. Türkiye’de faaliyet gösteren en eski firmalardan birinin sahibi. 19. yüzyılın sonlarında, kendisiyle aynı ismi taşıyan dedesi David Kohen’in Selanik’te başladığı bu mesleği ailesinin üçüncü kuşağı olarak yürütüyor. Eskisi kadar çalışmasa da her gün saat 08:30’da, Maslak’taki plazalardan birindeki bürosunda oluyor. İşleri yürüten “dördüncü kuşağa” yardımcı oluyor.

Kohen, ilerleyen yaşına rağmen bulunduğu sektörün sorunlarına kafa yoran ve bunu yaparken geride bıraktığı 60 yılın deneyiminden yararlanan biri, belki de tek isim. Hatip ve nüktedan. Bu nedenle onu sigortacıların kendi içinde gerçekleştirdiği hemen her toplantıda kürsüde ya da genel müdürlerin masasında görebilirsiniz. (Ama 86 yaşındaki Kohen’in “kadın nüfusunun azlığı” nedeniyle bu masayı beğenmediği de olur!)

Kohen’in genç meslektaşlarına aktardıkları sadece sektörün gidişatıyla ilgili gözlemleri değil. Deneyimli işadamı aynı zamanda “Türkiye’nin Wall Street”i olarak tanımladığı ve geçtiğimiz yüzyılın ilk yarısında ülkedeki finans piyasasının merkezi konumundaki Bankalar Caddesi’ni en iyi bilen isimlerden. Mesleğinin, ülkemizdeki yakın tarihinin yakın tanığı. Beş yıl önce katıldığı bir toplantıda konuşma yapan bir yöneticinin, Türkiye’de erken dönem sigortacılığı hakkında yanlış bilgiler verdiğini görmesi üzerine “anlatmanın zamanı geldi” diye düşünüyor. “Gerçekten bilmiyorlar” diyor, “çünkü bizim sigortacılık tarihimiz gerçek anlamda yazılmadı.” Ve genç meslektaşlarını Bankalar Caddesi’ne götürüp, bina bina dolaştırıyor. Kohen bu caddedeki, sigorta ve finans şirketlerinin bulunduğu ünlü Union Han’da 1948’den 1999’a kadar çalışmış. O yıl, kızı ve damadının da yönetici olduğu şirketini finansın yeni merkezi Maslak’ta bir plaza taşımış. Türkiye’de mesleğini, en azından sigortacılığı, sektörün emekle döneminden başlayarak devasa plazalara taşındığı günlere kadar sürdüren bir başka isim olduğu konusunda şüpheliyim.

Gelgelelim Kohen’in mesleğinin tarihine ilgisi sadece bilgi edinmekle sınırlı değil. Uzun yıllardır sigorta belgeleri ve görselleri topluyor. Bunca parçayı nereden topladınız sorusunu yine soruyla cevaplıyor: “Koleksiyoncu malını nerden temin eder? Sağdan, soldan, sabırla müzayedelerden, bazı evlerin satışlarından…”

İşte Kohen’in sağdan soldan sabırla topladığı koleksiyonunun bir bölümü (yaklaşık üçte biri) geçtiğimiz aylarda Bankalar Caddesi’ndeki Osmanlı Bankası Müzesi’nde bir sergiye konu oldu. “Mal Canın Yongasıdır” ismini taşıyan sergi, Türkiye topraklarındaki sigortacılığın Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki günlerini canlandırıyordu.

Türkiye’nin belki de en yaşlı sigortacısı olarak Kohen’in kaygıları sadece geçmişi belgelemekle ilgili değil. “Bugün Türk ekonomisinin, dünyanın ilk 15. büyük ekonomisi olarak anılıyor” diyor. “Oysa sigortacılığımız 40. sırada bile değil. Aradaki büyük uçurumu kapatabilecek güçte olmamıza rağmen temel hatalar yaptığımıza inanıyorum” diye ekliyor. Umuyorum ki David Kohen Türk sigortacılığının, onun arzu ettiği yere geldiğini de görebilecek.


Haber:
Kurgu: Ertan Önsel-İşvecan Özen
Kamera: Gökhan Tünay

‘Ölü şeğire oşgeldiniz’

Kentsel dönüşüm projesi kapsamında, İstanbul sur içinde çoğunlukla Roman vatandaşların oturduğu Neslişah ve Hatice Sultan mahallelerinin yıkımı Hafriyat Karaköy’de açılan “Sulukule’yi Aldılar Darbukamı Kırdılar” sergisine konu oldu.

Sergi, dünyanın en eski yerleşik Roman topluluklarından birinin, yüzlerce yıllık yaşam alanından ve sosyal çevrelerinden koparılarak, kent dışındaki (Arnavutköy’e bağlı Taşoluk beldesi) çok katlı binalara gönderilişini fotoğraflarla ve belgelerle anlatıyor. Projenin yürütücüsü Fatih Belediyesi ile kurulmaya çalışılan iletişim çabalarını belgeleyen dökümanlar, STOP girişimi tarafından hazırlanan alternatif kentsel plan, bölgede yapılan araştırmalar, basın taramaları ve videolar da yer alıyor.

Sulukule Platformu tarafından düzenlenen sergi 31 Mayıs’a kadar görülebilir.

Haber:Müge Ergül
Kamera:Gökhan Tünay

Ezidiler


Ortadoğu halkları Coğrafî ve kültürel olarak yakın olmalarına rağmen birbirlerini ya çok az tanıyor; ya da birbirlerinden habersiz yaşıyor. Bilinenler ise çoğunlukla önyargılardan, yüzeysel kanaatlerden ve eksik bilgilerden ibaret. Ezidilik de çok az bilinen, tek Tanrılı bir din.

Fotoğraf sanatçısı Hüsamettin Bahçe’nin 2005-2008 yılları arasında Kuzey Irak’ta çekmiş olduğu Ezidi fotoğrafları Beyoğlu, İstiklal Caddesi’ndeki Fototrek Fotoğraf Merkezi’nde sergileniyor.

1970’li yıllara kadar Türkiye’nin Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgeleri’nde yaşayan Ezidiler’in bugün Türkiye’de yaşayanlarının sayısı 500’e yakın. Ezidîler ayrıca Suriye, İran, Irak, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Almanya, Belçika ve Fransa’da yaşıyorlar. Ezidî dini ve kültürünü yansıtan fotoğraf sergisi 22 Mayıs’a kadar görülebilir.

Merve AkçayDuygu Furuncu

Yalvaç Ural’dan teneke oyuncaklar

Çocuk dergileri ve kitaplarıyla tanınan gazeteci Yalvaç Ural’ın düzenlediği “Yalvaç Ural Teneke Oyuncaklar Sergisi”, Rahmi Koç Müzesi’ndeki Fenerbahçe Vapuru’nda ziyaretçileriyle buluşuyor.
1910-2008 yılları arasında Türkiye’de ve dünyanın çeşitli ülkelerinde üretilmiş oyuncakların yer aldığı, Yalvaç Ural Teneke Oyuncaklar Sergisi 14 Haziran’a kadar görülebilir.

Merve Akçay- Duygu Furuncu

Güvendikleri topraklara sergiyle döndüler

Tarih boyunca değişik nedenlerle kendi ülkelerini terk etmek zorunda kalarak Türk topraklarına sığınan siyasi liderler, krallar ve sanatçıların fotoğraflarının yanı sıra bilgi ve belgelerin de bulunduğu “Türkiye’ye Güvendiler” sergisi, santralistanbul’da açıldı. Sergide, Nazım Hikmet’in dedesi Konstantyn Borzecki (Mustafa Celalettin), Nazi Almanyası’ndan kaçan bilim adamları, Macar Kralı II’nci Ferenc Rakoczi, Polonyalı şair Adam Mickiewicz’e kadar pek çok devlet başkanı, politikacı, sanatçı ve ordu mensubuna ilişkin bilgi ve belge bulunuyor. Türkiye’nin İspanya Büyükelçisi Ender Arat’ın derlediği sergi, Bilgi Üniversitesi santralistanbul’da Mayıs sonuna kadar açık kalacak.

Nihai amaç müze kurmak

Türkiye topraklarında hüküm süren devletleri yönetenlerin, zor zamanlarında kucak açtığı sığınmacıların yeterince bilinmediğinden hareket ederek, “Türkiye’ye Güvendiler” sergisini derleyen Büyükelçi Arat, tarih boyunca Türkiye’ye göç edenler temasından hareketle Ankara’da bir müze kurmayı da amaçlıyor. Sergi fikri 1998-2002 yılları arasında Budapeşte ‘de büyükelçilik görevi sırasında aklına gelen Arat, Macarlarla ilgili dokümanları da bu sırada toplamış. Daha sonra yurtdışındaki büyükelçilikler vasıtasıyla bu ülkelerden gelen sığınmacıların envanterini çıkarttırmış. Ankara’daki Rusya Federasyonu ve Polonya temsilcileri gibi bazı büyükelçilikler de önemli katkılarda bulunmuş projeye. Arat, “Sığınmacıların çoğunun başından geçenlerin her biri bir film konusu. Onun için esas amacımız bu konuda bir müze açmak. Ne var ki müze açmak yıllar ve büyük masraflar gerektiriyor. Kısıtlı imkanlarımızla öncelikle sergiyi gerçekleştirmenin uygun olacağını, böylece ilk tohumun atılacağını, daha sonra müze üzerinde çalışılabileceğini düşündüm” diyor.

Yüzbinlerce insanın hikayesi

Daha önce ABD, İspanya ve Estonya’da gösterilen sergi, Medeniyetler İttifakı Forumu sırasında İstanbul’da liderlerin ziyaretine de açılmıştı. Yüzbinlerce insanın hikayesini görsel ve yazılı malzemelerle anlatan sergi; sözkonusu sığınmacıların Türk ve yabancı kamuoyuna tanıtılmasının ötesinde, bu insanların/toplulukların kimliklerinin, ülkelerini terk etme nedenlerinin, Türk topraklarında yaşadıkları sürelerin, ikamet ettikleri şehirlerin, evlerin, yaptıkları faaliyetlerin, bıraktıkları eserlerin, Türkiye’den ayrıldıktan sonra neler yaşadıklarının, haklarında yazılmış kitapların gün ışığına çıkartılabilmesi için tarihçileri ve araştırmacıları teşvik etmeyi de amaçlıyor.

“Devletime sığınanları asla geri vermem”

Padişah Abdülmecid’in fotoğrafının altında, “Tacımı veririm, tahtımı veririm, fakat devletime sığınanları asla geri vermem” sözlerine yer veren sergide, çeşitli millet ve dinden yüzbinlerce sığınmacının hikayesini anlatan görsel ve yazılı malzemeleri görebilirsiniz. Bunların arasında Macarlar, Polonyalılar, İsveç Kralı XII. Karl, Ukraynalılar, Ruslar, Abazalar, Çerkezler, Romenler, Kırım Tatarları, Gürcüler, Azeriler, İranlılar, Afganlar, Kazaklar, Kırgızlar, Cezayirliler, Tunuslular, Yunanlılar, Kürtler yanında Museviler de bulunmakta. Sergiyi gezerken, Albert Einstein’ın Mustafa Kemal Atatürk’e yazdığı mektuba ya da Polonya milli şairi Adam Mickiewicz’in oturduğu evin Dolapdere’ nin karanlık sokaklarından birinde bulunması gibi pek çok şaşırtıcı hikayeyle karşılaşmak mümkün.

Nazım Hikmet’in dedesi de güvenmişti

Sergiye eşlik eden katalogda birbirinden ilginç anekdotlar bulunuyor. Bizzat adı geçen sığınmacıların, yakınlarının veya tarihçilerinin anlattıklarından bazıları şöyle:

*
Polonya’nın işgaline karşı 1848 Ayaklanması’na önderlik eden grubun içinde yer alan Konstantyn Borzecki, önce Fransa’ya sonra Osmanlı’ya sığındı. Müslüman olup Mustafa Celaladdin adını alan Borzecki, Ömer Lütfü Paşa’nın kız kardeşiyle evlendi. Hasan Enver Paşa oğlu, şair Nâzım Hikmet ise torunu.

*Alman filolog Prof. Dr. Traugott Fuchs iki vasiyette bulundu: “Beni İstanbul’da defnedin, eserlerim de Türkiye’de kalsın, bir sergide teşhir edilsin.”

*
Troçki, 1924’te Lenin’in ölmesinin ardından Stalin ile giriştiği iktidar mücadelesini kaybetti. 1929’da Türkiye’ye sürüldü. Troçki 1933’e kadar İstanbul’da, Büyükada’da oturdu.

*
Macarların Atatürk’ü diyebileceğimiz Lajos Kossuth’un anılarında, “Türkiye’nin bugün ve istikbalde mevcut olması Avrupa’nın ve insanlık aleminin yararınadır” diye yazdı.

Anadolu’nun Elleri

Gazeteci Nazım Alpman, Anadolu’nun çeşitli yerlerini dolaşarak “Ustadan Çırağa, Dededen Toruna Anadolu’nun Elleri” isimli kitabı kaleme aldı. Nar Photos fotoğraf ajansından Tolga Sezgin’in çekimlerini gerçekleştirdiği kitabın fotoğrafları da Fotografevi Allianz Galerisi’nde geçtiğimiz günlerde sergilendi.

Alpman’ın Ahlat, Afyon, Bartın, Beykoz, Buldan, Bursa, Denizli, Devrek, Diyarbakır, Gaziantep, Görece, İznik, Mardin, Midyat, Milas, Mudurnu, Safranbolu, Şanlıurfa ve Tavas olmak üzere Anadolu’nun farklı bölgelerinden 15 el sanatı ustasını yansıtan kitabında toplam 48 fotoğraf yer alıyor. Kitapta gümüş, demir, boncuk, semer, lüle taşı, yemeni, tekne, çini, bakır, dokuma, baston, kalay, halı, taş ve keçe ustalarının üretim süreçleri ve ürünleri fotoğraflarla anlatılıyor. Kitapta ayrıca, ustaların hayat hikayeleri ve sanatlarına ilişkin bilgiler de yer alıyor.

Replikas’tan heykel yapmak

“Zerredir belki, ama yok denilmez…” Bu sözler, en azından bazı müzikseverler için bir hayli tanıdık. Rock grubu Replikas’ın 2008 yılı sonunda çıkan Zerrealbümünden, albüme de isim veren şarkının sözlerinin bir kısmı. Ancak şimdi albümden bağımsız olarak, bir başka sanat etkinliğinin başlığını oluşturuyorlar. Heykeltıraş Bayram Candan’ın yeni sergisi “Zerredir belki, ama yok denilmez…” 23 Nisan-23 Mayıs … Devamını oku

Oyun parkı gibi sergi

santralistanbul, “Modern ve Ötesi”nden sonra, “Haritasız: Medya Sanatlarında Kullanıcı Çerçeveleri” isimli sergiye ev sahipliği yapıyor. İçeriği ile Türkiye’de bugüne kadar gerçekleştirilmiş en geniş yeni medya sergisi olan Haritasız; ziyaretçilerini birer kullanıcı, katılımcı ve yaratıcı olmaya da davet ediyor. Ziyaretçilerini sergilenen eserlerin bir parçası yapan sergide dijital ve etkileşimli medyaların geniş ölçekli kullanımını gerektiren bir çağdaş … Devamını oku

“Tek Kareci” İstanbul’da

Contemporary İstanbul projesi kapsamında “One Shot” (Tek Çekim) sergisi için Doğu’yla Batı’nın buluştuğu İstanbul’u tercih eden Alexander Berg poz verecek İstanbulluları bekliyor. Mükemmel fotoğraf için birçok film harcayan ve karelerce fotoğraf çeken fotoğrafçıların aksine Berg yalnızca tek bir çekim yapıyor, tek bir kare kullanıyor ve o eşsiz anı yakalamayı hedefliyor. Bunun için fotoğraf çektirmeye gelenlerle … Devamını oku

Tüm yaşamımızı etkileyen 68’in fotoğrafları

İstanbul Silahtarağa’daki çağdaş sanat merkezi santralistanbul, Alman fotoğrafçılar Erika Sulzer-Kleinemeier ve Michael Ruetz’in 1968 hareketini anlatan sergilerine ev sahipliği yapıyor. 40 yıllık bir zaman diliminde Federal Almanya’nın öyküsünü belgeleyen Sulzer-Kleinemeier’in “68 Kuşağı: Almanya” başlığı altında sergilenen fotoğrafları, 1968 hareketini ve günümüze kadar gelen etkilerini anlatıyor. Fotoğrafçı, sergide yer alan 139 eserinde, tarihe etki eden olay, … Devamını oku