” başlıklı imzasız haberde neler yazıyordu: “Görgü tanıkları sahada fitili ateşlenen kavganın tahmin edilemeyecek boyutlara ulaştığını, 1,5 dakika gibi kısa bir sürede yüzlerce yumruk ve tekmenin atıldığını belirttiler. Şiddet ve öfkenin zirveye tırmandığı anlarda zaman zaman bir kişinin üzerinde beş altı kişiyi bulduğu, futbolcuların dışında da olaylara onlarca insanın karıştığı ileri sürüldü.”
Basın, gördüğünü de yazamadı o günlerde. Ya da yukarıdaki örnekte olduğu gibi imzasını atamadı, haberde geçmesi gereken isimleri anamadı. Eğer bu haber doğruysa “Bir kişinin üzerinde beş altı kişinin olduğu” kavgada kimin kalabalık taraf olduğuna siz karar verin: Deplasman takımı mı, evsahibi mi?
Doğan Haber Ajansı’nın (DHA) kavganın tünel kapısındaki başlangıcına dair kısa görüntüsü dışında bir şey göremedik. (FIFA, DHA’ya kavga görüntülerinin neden kısa olduğunu da sordu. Ancak başka görüntü olmadığı yanıtını aldı.) Ama Futbol Federasyonu’nun, olayların Türk tarafından kaynaklanmadığını ispatlamak için medyaya dağıttığı, Fatih Terim’i, Emre Belezoğlu’nu devre arasında ortamı sakinleştirmek için çaba sarf ederken gösteren kayıtları bol bol izledik. Gerçekten de, en azından görüntü almaya çalışan kameralara saldırdığı bilinen Emre ne kadar da sağduyuluydu o gece!
Terim: “Ülke olarak herkes üstüne düşeni yapmak zorunda”
Ulusal takımı İsviçre karşılaşmasına hazırlayan Teknik Direktör Fatih Terim, ertesi gün yaptığı basın toplantısında “ulusal ruh halimiz”in ne olması gerektiğini açıklıyordu. Türkiye’nin ceza almaması için “Ülke olarak herkes üstüne düşeni en ince ayrıntısına kadar yapmak zorunda”ydı. “Hep birlikte hareket etmeli”ydik. Türkiye’ye karşı zaten önyargı var”dı. “Siyasilerimize, özellikle basınımıza çok iş düşüyor”du.
İşte basınımız da, en ince ayrıntısına kadar, kendine düşen işi yapıyordu.
Fatih Terim “vurun” dedi mi?
“En ince ayrıntısı” sözü sonuna kadar da hak edilmiş olabilir. Çünkü kulübeden gelen bilgi, maçtan sonra Fatih Terim’in “vurun” dediğini söylüyor. Bunu bana, milli takımın o zamanki yardımcı teknik direktörlerinden birinin çalışma arkadaşı, geçen yıl söylemişti. Doğrudan, kulübedeki o isimden öğrendiğini söylemişti.
Ben bu bilginin doğru olduğuna inanıyorum. Ve olaydan üç yıl sonra, havaalanında lig maçı seyrederken beni bulan bilgi herhalde gerçek işi spor gazeteciliği olan yüzlerce insana ulaşmıştır. Yanlış olduğunu var sayalım… Fatih Terim’in, başında bulunduğu takımın neden olduğu olaylarda sorumluluk taşımadığı söylenebilir mi?
Ulusal menfaatimiz, ulusal takımımızın başındaki hastalığı görmemizi engelleliyorsa, o menfaatin getirisi de Fatih Terim verebildiği kadar oluyor. İsviçre maçı sonrasında “Fatih Terim de sorgulanmalı”, “İstifa etmeli” diyenler de oldu. Ama Futbol Federasyonu yönetimini bile değiştiren bu çirkin olaylar, spor yazarı İbrahim Altınsay’ın ifadesiyle “Terimgücü”ne dokunamadı. İki yıl sonra yine bir uluslararası maçta, milli takım kaptanı Emre Belezoğlu’nun kol hareketi olarak tribüne döndü. Belezoğlu hâlâ ulusal takımımızda oynuyor.
Üç yıl 11 ay sonra
Gelin görün ki basınımızdaki bu tutulma devam etti. Fatih Terim İsviçre karşılaşmasında yapması gerekeni üç yıl 11 ay son yaptı ve 14 Ekim 2009’daki Ermenistan karşılaşması sonrasında istifa etti. Terim o akşam, henüz maçın teri kurumadan tüm yardımcılarıyla birlikte basının karşısına çıktı. Ve alışık olunduğu üzere hiçbirine söz hakkı vermedi.
İşte Ermenistan’daki basın toplantısı tutulmanın resmiydi. Salondaki gazetecilerin Terim’e hâlâ istemediği bir tek soru soramadığına tanık olduk. Soruların hepsi Terim’e “hizmetleri için teşekkür etmek”le başladı. Gerçeğe yakın tek soru, Terim’in “ego sorunu”na değinmek isteyen Marmara Tv muhabirinden geldi. Ama o da sözlerini “Allah sizi başımızdan eksik etmesin” diyerek bitirdi.
Aynı günlerde bu korkunun sadece basına değil spor camiasına da sirayet ettiğine tanık olduk. HABERTÜRK muhabiri Erhan Telli, Bursaspor Başkanı İbrahim Yazıcı’ya dayanarak verdiği haberde Terim’in istifa etmediğini, bunu Federasyon Başkanı Mahmut Özgener’in talep ettiğini yazdı. Erhan Telli ertesi gün İbrahim Yazıcı ve korumaları tarafından darp edildi.
Henry ve Terim
Thiery Henry olayı, geçtiğimiz günlerde yaşandı ama bitmedi. Spor dünyası bu olayın artcı sarsıntılarını haziran ayında Güney Afrika’da, hatta yıllar sonra bile yaşayacak. (Bu arada futbol müsabakalarında hakemlerin kritik pozisyonlarda televizyon görüntülerinden faydalanmasına karşı çıkan FİFA, sırf Henry’nin eli nedeniyle, Dünya Kupası’nda bu yönteme yeşil ışık yakabilir.)
Henry’ye kalan, kendisinin de söylediği “hayat boyu bu olayla mı anılacağım” korkusu oldu. Çünkü Fransa onu ve ulusal takımın “başarısını” sahiplenmedi.
Diğer taraftan Fatih Terim de elbette, üzerinde “ulusca” mutabık kaldığımız ve icraatlarını onayladığımız bir isim değil. (Ayrıca –kendisinin de söylediği gibi – herkesin onu sevmesi de gerekmez.) Ama Terim korkusu ya da “ulusal menfaat”, ismine ne derseniz deyin, yanlışlarımızı dile getirmeye, bu tepkinin basın tarafından dile getirilmesine, utanabilmemize engel olabilir mi?
Utanmadan yaşayabilir miyiz?
*Diego Maradona, Meksika’da düzenlenen 1986 Dünya Futbol Şampiyonası’nda, İngiltere’yle oynadıkları çeyrek final karşılaşmasında takımının ilk golünü eliyle atmıştı. Maradona, hakemin göremediği bu eli daha sonra “Tanrı’nın eli” diye nitelemişti. Ve Arjantin bu elin de yardımıyla şampiyona sonunda kupayı kaldıran ekip olmuştu.