Türkiye’de kadının “seçilememe” hakkı

5 Aralık Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınmasının yıldönümü. Günün anlam ve önemi belirten metinlerde yine her zamanki gibi “birçok Avrupa ülkesinden önce Türkiye’nin kadınlara bu hakkı tanıdığının” altı çizilecek. Evet, 1934’ten beri Türkiye’de kadınlar siyasete katılabiliyor. Ancak 74 yılda gelinen noktada Türkiye’de kadın parlamenterlerin oranı hala yüzde 9,1. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “kadınlar mal mı ki kota uygulayacaksın, kota vereceksin” söyleminin ardından mecliste kadın kotası konusunda önümüzdeki yıllarda tablonun değişeceğine dair umutlar da azalıyor.
Ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınların yüzde 10’un altında temsil edildiği gerçeği ve konuya yönelik çözüm önerileri, Koç Üniversitesi’nin geçen hafta (29-30 Kasım) düzenlediği Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Konferansı’nın, “Kadınların Siyasete Katılımı” oturumunda da tartışıldı. Konferansta kadın kotasına yönelik bir konuşma yapan Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Profesör Ayşe Ayata ile siyasette kadının görünürlüğü ve tam temsilinin çözümü, “kadın kotasını” konuştuk.
Ayata, durumun vahametine rağmen 5 Aralık’ta konuşulacakları şöyle öngörüyor: “Geçen yıllarda olduğu gibi 5 Aralık’ta TBMM başta olmak üzere birçok kurumda toplantılar yapacağız. Ben size oralarda aşağı yukarı ne konuşacağımız söyleyeyim. Büyük Atatürk’ün öncülüğünde Türk kadınları birçok Avrupa ülkesinden önce kadın haklarına sahip oldu. 2007 seçimlerinde çok büyük başarılar elde ettik. Yüzde 10’a yakın bir seçilme hakkına sahip olduk. Böylelikle umut edeceğiz ki yakın bir zamanda bir arpa boyu daha yol alacağız. Mesela Mart seçimlerinde yüzde iki civarında olan yerel yönetimlerdeki kadın oranını yüzde dörde çıkaracağız, hem de yüzde yüz arttırarak!”

Kadınlar seçilebilir yerlerden aday gösterilmiyor

Kadın kotasının, sorunun acil çözümü için vazgeçilmez olduğunu söyleyen Ayata, Türkiye’de bazı partilerin kendi içlerinde kota uygulasalar da bunun TBMM’ye veya yerel yönetimlere yansımadığının altını çiziyor. Bunun da kadın adayların çoğunlukla seçilebilir yerlerde üst sıralardan aday gösterilmemesinden kaynaklandığını belirten Ayşe Ayata’ya göre partilerde kotaya yönelik en yaygın tavır, “esasında kotaya karşı olup sesini çıkarmama görüşü”. Örneğin Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) yaklaşık 20 yıldır parti içinde kadın kotasını uyguluyor. Ancak yüzde 25 kadın kotası uygulayan CHP’nin 2007 seçimlerinde “seçilebilir yerlerde” kadın aday gösterme oranı ise yüzde 10. Ayata CHP’nin bu tutumunu şöyle yorumluyor: “Muhalefetin de bu konuda aslında bir taraftan ısrarlı bir tutumu var 2004’te gördüğümüz gibi. Öbür taraftan da samimi olmadığımıza dair elimizde çok ciddi kanıtlar var. Yani kendi partisindeki kotayı bile parlamentoya taşımıyor.”

“Kadın temsilcilerle demokratik bir imaj vermeye çalışıyorlar”

Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), Demokrat Parti (DP) ve Demokratik Toplum Partisi’nde de (DTP) aynı şekilde parti içinde kadın kotaları çeşitli oranlarda uygulanıyor. Ama DTP dışında hiçbirinin bu uygulaması parlamentoya yansımış değil. Ancak bunun demokratik imaj vermek amaçlı olabileceğine dikkat çekiyor Profesör Ayata: “Biliyoruz ki kotası olup da uygulayan ve bunu parlamentoya yansıtan tek parti var: DTP. Ancak onlar da Türkiye’nin kadın sorunu açısından en problemli bölgesinden geliyorlar. Kadın okuryazarlığının, kadının iş gücüne katılımının en düşük olduğu yerden… Burada da ikili bir eğilim var. Büyük bir ihtimalle onlar kadın oylarının mobilize edilmesini, hareketin başarısı için çok önemli görüyorlar. Onların da ayrıca kadınları temsilci yaparak önemli ölçüde demokratik bir imaj vermeye çalıştıklarına hiçbir şüphe yok. Kadınların demokrasi imajı olarak kullanılması Türkiye’de hiç yeni bir şey değil.”

Lafta kalan demokratlık

Kotaya karşı olmadığını söyleyip eylemsiz olanlar sadece CHP’de değil. Ayata, AKP’li Burhan Kuzu’dan verdiği örnekle Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) tutumunu şöyle anlatıyor: “Anayasa Komisyonu başkanı AKP’li Burhan Kuzu tam bir yıl önce İstanbul il kadın kolları toplantısında kadın milletvekili Güldal Akşit’in cesaret edemediği bir söylemle, ‘kadınlar eğer bizim acelemiz var diyorsa o zaman kotaya gidilmeli’ dedi. 2004 anayasa değişikliği tartışmalarında yine aynı tutumu sergilemişti. Diğer yandan da partisinin görüşlerini savunmakta hiçbir sakınca görmüyor. Bazı toplantılarda belirttiği gibi kendisi aslında kotaya karşı değil. Ama biliyoruz ki, kendi ifadeleriyle söylüyorum, bunu gerçekleştirmek için hiçbir şey yapmayacaktır.”

Kotaya taraftar olup bunun gereğini yapan tek parti: DTP

“Esasında kotaya karşı olup sesini çıkarmayan” partiler dışında bir başka grup da “kotaya tamamen karşı olanlar”. Üçüncü grubu ise Ayşe Ayata, “kotaya taraftar olup bunun gereğini yapanlar” olarak tanımlıyor. Kota destekçilerinin başında kadın sivil toplum örgütlerinin yanında sol partilerin kadın politikacılarının birçoğu geliyor. 21 milletvekilinden 8’i kadın olan DTP ise üçüncü gruba giren Türkiye’nin tek siyasi partisi.

“AKP’li kadınlar hak etmeden bir yere geldiniz söyleminden çekiniyor”

UNDP’nin (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) kotayla ilgili dünya çapında yaptığı bir araştırmaya göre kadınlar, kadınların seçilmemesinin nedenini onlara şans verilmemesine bağlıyor. Erkeklere sorulduğundaysa ailevi sorumluluklar, özgüven eksikliği, eğitim eksikliği nedenleriyle kadınlar seçilemiyor diyor. Dünya üzerindeki durum bu iken Türkiye’de ise herhangi bir siyasi partiye mensup olan erkeklerin değil kadınların da kota konusunda ciddi bir talebi veya baskısı yok. Ayşe Ayata, AKP’li ve CHP’li kadın milletvekillerinin kota konusundaki görüşlerine dair yaptığı çalışmaya dayanarak AKP’li kadınların hak etmeden bir yere geldiniz söyleminden korktukları için kota talebinde bulunmadıklarını söylüyor: “Hak etmeden bir yere geldiniz söyleminden son derece ciddi olarak korkmaktadırlar. Onlara göre kadınlara kota vermek onlara haksızlık yapmaktır onları hakir görmektir. Onları koruma altına almaktır. Yine AKP’lere göre siyaset yasayla yapılmaz, hizmet aşkıyla yapılır. Hakkı olan gelir talep eden siyasete gelir böyle siyasi önlemlerle çok ciddi sorunlar teşkil eder ileride sıkıntı olur. Başbakan’ın ‘kadınlar mal mı ki kotası olsun’ şeklinde özetlenebilecek sözü bence önemli ölçüde meselenin ruhunu da yansıtmaktadır.”

Kota, kadının temsil sorununu çözecek mi?

Bu noktada akla gelen soru kadınların tam temsili için kadınların kotayla meclise girmesi yeterli bir çözüm mü? Başörtülüleri, ev hanımlarını, üniversitelileri, çalışan kadını tüm kadınları birden sadece kotayla seçilen kadınlar temsil edebilecek mi? Prof Ayata bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “Kota lafını konuşmaya açmak Pandora’nın kutusunu açmak gibi. Çünkü temsilin niteliğine ilişkin bir soruyu da açmaya başlıyorsunuz. O zaman kimdir bu temsil edilmesi gerekenler? Örneğin türbanlı kadınları türbanlı kadınlar mı temsil etmeli? Ya da üniversite mezunu kadınlar için ayrı bir kota mı koyacağız? Orada bir takım sıkıntılar var tabii. Ama biz kotayı söylerken şu anda kadınlar varlıklarını türbanlı olsunlar olmasınlar, okumuş olsunlar olmasınlar, çalışıyor olsunlar olmasınlar bütün bunlardan bağımsız olarak toplumun yarısı eksik temsil ediliyor. İlk aşamada bunu çözmemiz önemli”

Kadının temsili dünyada da sorunlu

Kadının temsili sadece Türkiye’de değil dünyada da sorunlu bir konu. Dünya çapında kadının siyasal hayatta temsili yüzde 17,7. AB’de 27 ülkeye baktığımızda bu oran yüzde 21 oranında. İskandinav ülkeleri burada gurur vesilesi. Orada da oran yüzde 41. Bir Afrika ülkesi olan Ruanda ise, yüzde 56,3 temsil oranıyla dünya ortalamasında kadın parlamenter sayısı en yüksek olan ülke. Mozambik, Ruanda, Nepal gibi demokratik olduğu şüpheli olan ülkelerin de benzer şekilde listenin üst sıralarında yer almasını Ayşe Ayata, çatışma sonrasındaki ülkelerde, bu ülkelere büyük para veren dış güçlerin kota koymaları için baskı yapmasıyla açıklıyor: “Doğrusunu isterseniz bu ülkeler demokratik oldukları için paraya ihtiyaçları için kota koymayı tercih ettiler. Özbekistan’da kota var. Özbekistan’ın da iyi bir siyasi imaj vermek için kotası var. Uluslararası baskı ve imaj kaygıları kotaların gittikçe artan önemini gösteriyor aslında bize. Bu tokenizm Türkiye’de de çok yakın geçmişte yaşanan bir şey. Tokenizm nedeniyle de olsa kota, kadın erkek eşitliği konusunda temsil konusunda bir duyarlılığı yaratıyor. Bir temsille birlikte bir duyarlılık yaratıyor.”