Yağmurlar ancak bu yazı kurtarıyor

Türkiye’de kar yağar yollar kapanır, yağmur yağar ev ve iş yerlerini su basar, yaz öyle kurak geçer ki susuzluktan büyük şehirde yaşayanlar banyo yapamayacak hale gelir, göller kurur… Kısacası, memleketin hava durumu her zaman şikâyet edilmeye müsaittir. Fakat son zamanlarda özellikle büyük şehirlerde yağışlardan daha az şikâyet edilir oldu. Malum, 2008 yazını susuz geçiren şehirler için bu kış, gerçek bir nimet. Öyle ki, İstanbul son birkaç ay içerisinde yoğun yağış aldı ve Ocak 2009 verilerine göre, barajların doluluk oranı yüzde 40 seviyelerine ulaştı. Kış mevsiminin daha bitmediği ülkemizde yağışların devam edeceğini göz önünde bulundurursak barajlardaki su seviyesinin daha da artması söz konusu. Zira geçen sene İstanbul’daki barajların ortalama doluluk oranı yüzde 26,33 düzeyindeydi.

Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necdet Alpaslan, İstanbul’daki barajlarda su seviyesinin geçen yıla oranla yüzde 14 artış göstermesinin bile, İstanbulluları bu yaz döneminde rahat ettirebileceğini söylüyor. Fakat bu yağışlar İstanbulluları uzun süre rahat ettiremeyecek. Keza, Alpaslan’a göre, kısa sürede yağan yağmurlar sadece kentin acil ihtiyacını karşılar düzeyde. Su sıkıntısının kalıcı olarak ortadan kalkması içinse kentin üst üste 5 – 6 yıl bol yağış alması gerekiyor. Kısacası, İstanbullular 2009 yazında da su açısından tam anlamıyla rahata eremeyecek.

Suyun çoğu tarıma gidiyor

Yağışların az olması ve nüfusun her geçen gün artması susuzluğun başlıca nedenlerinden. Su, ziraat alanları ve sanayide de yoğun şekilde tüketiliyor. Alpaslan, dünyadaki suyun yüzde 10’unun kentlerde, yüzde 70’inin ise tarım alanlarında kullanıldığını, az gelişmiş veya Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ise bu oranın yüzde 82’ye ulaştığını söylüyor. “Tarımda salma sulama yerine damlama sulamaya geçilmeli” diyen Alpaslan, ancak bu şekilde küresel anlamda bir tasarruf sağlanabileceğini belirtiyor.

“Kente nasıl olsa yüzde 10 civarında su geliyor, tasarrufa ne gerek var” dememek gerekiyor. Çünkü Alpaslan, içme suyu arıtma tesisleri, iletim hatları, dağıtım şebekeleri ve depolar sayesinde kentteki suyun kullanılabilir hâle geldiğini, bunun için ciddi paralar harcandığını ve suyun idareli kullanılması gerektiğini vurguluyor.

Alpaslan, son zamanlarda büyük metropollerin su ihtiyacını karşılamak için havzalar arası su transferlerinin gündeme geldiğine dikkat çekerek İstanbul için Melen Projesi bunun en tipik örneği olduğunu söylüyor. 1997’de hazırlıklarına başlanan Melen Projesi’nin birinci aşamasında, 180 kilometrelik boru hattı ile Melen Çayı’ndan İstanbul’a yılda 268 milyon metreküp su taşınıyor. 2010’da ikinci ve üçüncü aşamalarının tamamlanmasıyla da İstanbul’a yılda 1 milyar 180 milyon metreküp su kaynağı sağlanması hedefleniyor. Tüm dünyada olduğu gibi artık Türkiye’de de suyun öneminin fark edildiğini söyleyen Alpaslan, su kullanımının ve dağıtımının hak, hukuk prensiplerine göre yapılması gerektiğini belirtiyor.

Kaçak kuyular çoğunlukta

Yaz aylarında sık kullanılan kuyu suları ise kimileri tarafından bitmek bilmez bir kaynak olarak görülüyor. Oysa kuraklık, kuyu sularının aşırı tüketimi ve kuyunun yeraltı suları tarafından yeterince beslenememesi kuyunun kurumasına sebep oluyor. Kısaca, tükenmez sandığımız kuyu suları da tükenebiliyor. Alpaslan, bu durumun önlenebilmesi için kuyulardan ne kadar su çekileceğinin mühendisler ve ilgili kurumlar tarafından belirlenmesi gerektiğini söylüyor.

Yeraltı sularının tahsisi Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü’ne ait. Buna göre, kurum ya da şahısların öncelikle DSİ’ye başvurarak “Arama Belgesi” talebinde bulunmaları, olumlu sonuç çıktıktan sonra ise “Kullanma Belgesi” almaları gerekiyor. 2003’te DSİ Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan verilere göre, yeraltı sularının kullanım oranı, içme – kullanma yüzde 39, sulama yüzde 37 ve sanayi yüzde 24 olarak görülüyor. Yeraltı suları gibi kuyu sularının tahsisi de yine DSİ’nin yetkisinde. Aynı şekilde kurum ya da şahısların kendi bahçelerindeki kuyu suyunu kullanabilmeleri için DSİ’den “Kullanma Belgesi”ne sahip olmaları gerekiyor. Hıfzıssıhha’dan alınacak “kullanılabilir” raporu ve kentteki su ve kanalizasyon idaresinden alınacak abonelik sözleşmesi ile kuyu kullanıma açılıyor. İhtiyaç üzerine açılan bu kuyuların ticari alanda kullanılmaması gerekiyor. Kuyu sularını satış amaçlı kullanmak isteyenlerin ise “Sanayi Suyu Satış İzin Belgesi” almaları gerekiyor.

İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ), kuyu suları sayesinde Büyükçekmece Barajı’nın kurumasının engellendiğini belirtiyor. Fakat kaçak kuyu suyu kullananların sayısı, 2008’de kullanıma açılan kuyu sayısından çok daha fazla. İSKİ verilerine göre 2008’de İstanbul’da izinli olarak açılan kuyu sayısı 199 adet. Buna karşılık kaçak kuyu suyu kullandığı için doğrudan mukavele yapılan kişi ya da kurum sayısı, 7 bin 726’ya ulaşıyor. Kaçak kuyu suyu kullananlara, kullanım bedeli tahakkuk ettiriliyor, kullanımın devam etmesi halinde de hukuki işlem başlatılarak kuyu kullanıma kapatılıyor.

DSİ ve kentlerdeki su-kanalizasyon idarelerinin prosedürü, ne kadar uygulanıyor bilinmez, ama kuraklık ve su tüketimindeki bu azimli kararlılık, hem barajların hem de yeraltı sularının tükeneceğine ciddi bir işaret. Gereken önlemler kurumlar tarafından alınmaya çalışılıyor ve son günlerdeki şiddetli yağışlar gözümüzü doyuruyor, ama barajları yeterince doldurmaya yetmiyor.